Son günlerde özellikle haber programlarında sıkça yer verilen konulardan biri haline gelen evlilik haberleri ile toplumun en önemli kurumlarından biri olan aile kurumunun kasıtlı olarak veyahut da gayri ihtiyari olarak yıpratıldığı düşüncesindeyim.

Özellikle düğün gecesi altınların taraflar arasında paylaşılamadığı ile ilgili olan ve bu paylaşmazlık sonrası hastanelik olan gelin haberi ve sonrasında yurdun değişik şehirlerinde yaşanan nahoş hadiselerin peşi sıra haber programlarında birkaç gün arayla verilmesini manidar bulduğumu belirtmek isterim. Öte yandan sürekli olarak evlilik yoluyla dolandırılan ve kandırılan kişilerin haber yapılması da ayrıca düşündüren haberlere örnek olarak verilebilir. Yine ünlülerin evlilik haberleri ayrıca üzerinde durulması gereken konulardan biri diye düşünüyorum. Son yıllarda boşanma oranlarının yükselişi ve evlilik yaşının ciddi anlamda yükseldiği düşünüldüğünde yazımın ne kadar haklı bir gerekçe ile yazıldığı sanırım daha iyi anlaşılacaktır.

Evlenmek isteyip de evlenemeyenleri mi dersiniz yoksa evli iken evliliğini sürekli güven konusunda tazeleme ihtiyacı duyanları mı dersiniz bilemem ama evlilik yapmak ve bu evliliği devam ettirmek günümüzde ayrıca bir sorun haline gelmiş durumda.

Sürekli olarak kadına uygulanan şiddet haberleri, aldatılan eşler ile ilgili haberler ayrıca bu toplumsal paranoyayı besleyen önemli unsurlardan biri. Örnek olarak vermek gerekirse sosyal medyada karşılaştığım bir paylaşımda bir bayanın evlenmeyi düşündüğü bir kişi için “Her şey çok iyi gidiyor, fakat şu aralar Facebook şifresini ısrarla istememe rağmen evlenmeyi düşündüğüm kişinin, ‘gizli herhangi bir şey yapmıyorum’ dediğini ve şifresini vermediğini belirterek bu kişi ile evliliği hala düşünmeli miyim?” diye paylaşım yapıp başkalarının görüşünü almaya çalışan vatandaşın haline benzer yüzlerce, binlerce vakayı görmek mümkün.

Evlilik programları ile adeta evlilik kurumu ayaklar altına alınmakta ve evlilik kurumunu saygınlığına gölge düşürülmektedir. Bu programlarla evlilik kurumu bir şirket ortaklığı temeline oturtulup çirkin pazarlıklar ile oluşturulmaya çalışılan maddi bir ortaklık gibi verilmeye çalışılıyor.

Peki, evlilik ile İlgili haberler yapılmasın mı? Yani halk böyle tiplere ve art niyetli insanlara karşı bilinçlenmesin mi? diyenler de olabilir. Ancak biz burada haberlerin yapılmaması üzerine değil, bu haberlerin gelişi güzel bir şekilde yapılmaması noktasında eleştiri yapmak durumundayız. Haber programlarını izlediğinizde içiniz kararıyor resmen. Bu haberler yapılırken farkında olmadan ya da kasıtla aile kurumuna zarar verildiği kanaatindeyim. Çünkü aile toplumun en önemli yapı taşıdır. Tv programlarında 15- 20 yıllık evlilikler bile hayretle karşılanıyor. Sanki beş yıldan uzun bir evliliği sürdürenler bir mucize gerçekleştirmiş gibi gösteriliyor.  

Bu şekilde farkında olmadan bilinçaltına işleyen düşünceler toplumda farkında olmadan karşılığını buluyor. Bu nedenledir ki TÜİK verilerine göre Boşanmaların %39,1’i evliliğin ilk beş yılı içinde gerçekleşiyor.  Yeni trendin evlilik dışı ilişkiler olduğu bilinçaltından veriliyor. Evlenip de altın, mal, mülk paylaşımı, sözleşme ve tazminatla uğraşacağına özgür takıl dercesine yapılan bu haberler insanları ciddi manada evlilikten uzaklaştırıyor. Ya da evlilik düşünenleri paranoyak hale getiriyor.

Evlilik kurumunun geldiği nokta neredeyse her gün yapılan haberlerle ortadayken değişen toplum yapısı bir şekilde aile kurumuna bu denli baskı oluşturuyorken gerçekleşen şiddete ve cinayete kadar varan üzücü ve aile kurumu adına olumsuz olayların altındaki nedenler ile ilgili sosyolojik çalışmaların yapılması ve ne gibi tedbirlerin alınması gerektiğini düşünüyorum. Zira yasal ve hukuki düzenlemelerin tek başına önleyici olacağını düşünmüyorum.

Yazımı kaleme aldığım sıralarda haber kanlarında oğlunu öldüren babanın, eşini arayarak “Oğlunu öldürdüm gel onu al” dediği, kan donduran bu hunharca eylem, aile kurumunun ne kadar vahim bir hal aldığı gerçeğini adeta gözler önüne seriyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın sosyolojik bir çalışma ile bilimsel anlamda aile kurumundaki bu bozulmayı ele alıp değerlendirmesi ve kültürel anlamda toplumun içine düştüğü bu krizi tüm yönleriyle ele alıp konuya bütünlükçü bir bakış açısıyla yaklaşmalıdır.  Bu sürece eğitim kurumlarından tutun da medya ya kadar sorumluluk vermek noktasında çalışmalar da ayrıca yapmalıdır. Bu konularla ilgili olarak yapılan hukuki düzenlemelerin ve tedbirlerin sorunu çözmediği ve sonu cinayetle biten haberlerin eksik olduğu bir günün bile olmadığı dikkate alınırsa ne kadar geç kalındığı daha açık anlaşılacaktır.

Toplum kültürel anlamda bir sarsıntı yaşıyor. Sağlıklı ruh haline sahip bireylerin sayısının çok fazla olduğunu düşünmüyorum. Ekonomik kaygılar, sosyal hayat mücadelesi, çocukların eğitim durumu, uyuşturucu kullanımının gençler arasında yayılması, teknolojinin getirdiği olumsuz alışkanlıklar, kültürel değerlerin dejenere olması, dünyada ve ülkede gerçekleşen hızlı değişim ve saymadığımız pek çok etken, insan psikolojisini gerçekten çok zorluyor. Bu noktada salgın gibi yayılan kadın cinayeti, boşanma, aile içi şiddet gibi aile kurumunu ciddi bir şekilde sarsan toplumsal hastalıklara müdahale edecek çalışma ve tedbirlere acilen başvurulmalıdır.