Umutların yeşerdiği günlerden sonra ülkenin üzerinde tekrar kara bulutların dolaştığını görmek gerçekten elem verici. En son yazımı 25 Aralık´ta yazmıştım. O günden beri yaşananlara bakıp inanın yazmak içimden gelmiyordu. Olan bitenlere anlam vermek kolay değildi çünkü.

            Ne olmuştu da her şey bir anda tersine dönüvermişti? Açılım, demokratikleşme derken eski günlere mi dönüyorduk? DTP´nin kapatılmasının şoku geçmeden bu kez de halkın oyları ile seçilen başkanlar gözaltına alınmışlardı ve bir çoğu da halen cezaevinde.

            Demokratikleşme sürecini baltalamak için ancak bu kadar becerikli olunur. Başkanlara isnad edilen suçlar ne olursa olsun, bu şeklide gözaltına alınmaları aklı selim olan herkesi derinden yaralamıştır. Bu manzaralar tam olarak toplum mühendislerinin istediği manzaraydı. Açılımı nasıl bitirebileceklerini düşünenler için bulunmaz fırsattı.

            Bu arada geniş halk kitlelerinden ve STK´lardan yapılan uygulamalar tepkiler de anlamlıdır. İktidar ve ülkenin geleceğini düşünenler bu tepkileri göz ardı edemezler. Halkı yok sayamazlar. Öncelikle kendilerini bitirirler.

            Protestolar, eylemler, açıklamalarla günler geçerken bir yılın daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. Dünya ihtiyarladıkça insanlar geçmişteki hatalarından dersler çıkarıp daha mutlu günleri oluşturmaları beklenirken, sanki mutluluğu kendilerine çok görüyorlarmış gibi savaşlarla, soykırımlarla, işgallerle hem kendilerini mutsuz hem de tüm insanlığı felakete sürüklemeye devam etmektedirler.

            Yıl 2010. Ve biz hala insan hakları ihlalleri ile uğraşıyoruz. Hala en doğal insan haklarını tartışıyoruz. Mutluluk ve refahımızın kaynağını başkalarının mutsuzluğunda arıyoruz.

            Yeni yıl sadece rakamların artmasından ibaretse, değil 2010, 2100 bile olsa değişen bir şey olmayacak. Çocuklarımız en doğal yaşam koşullarından mahrumsa, kadınlarımız reklam aracı olarak kullanılmaya devam ediliyorsa, düşüncelerimiz yargılanıyorsa, halka haber ulaştırmakla görevle basın mensupları 301´den yargılanmaya devam ediyorsa yeni yılın ne anlamı kalacak? Gelecek yılın bize biten yıldan daha huzurlu ve güvenli günler getireceğine dair endişelerimiz varsa, yeni yılı kutlamak neyi değiştirecek?

            Hele bütün bu olumsuzluklar içinde vur patlasın çal oynasın havasıyla eğlenmeye milyarlarca para harcayanları gördükçe insanın üzülmemesi elde değil. İnsanımızın kültürel ve manevi değerlerini dejenere eden bu tür davranışlardan kendimizi ve neslimizi korumak zorundayız.

            AB´ye gireceğiz derken, AB´nin ne olduğu belirsiz kutlamalarını ve adetlerini sorgusuz sualsiz almak ne kadar mantıklı? Her tarafımızdan yolsuzluk, cehalet, çekememezlik akıyorsa en modern kutlamaları yapmışız veya en lüks evlerde oturup en modern arabalara binmişsek ne yazar?

            Biz ömrümüzden 365 günün daha kayıp gitmesinin mi kutlayacağız yoksa yaşadığımız bu günlerin bizi mezara mı yaklaştırdığının hesabını mı yapacağız?