Geçen hafta Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen ve kısmen kabul edilen torba yasa tasarısında ülkenin gündemini uzun süre meşgul edecek olan üç önemli nokta bulunmaktaydı. Türkiye kamuoyu gerek 15 Temmuz darbesinin etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik çalışmaların yarattığı ortam ve sinir gerginliği nedeniyle bu konulara duygusal olarak baktığından veya dikkate almadığından dolayı yeterince bu kararları tartışma imkânı bulamadı. Ancak eğer bu yasal düzenlemeler yapılsaydı kırılganlıklara ve tartışmalara neden olacaktı.

Neydi bu kararlar?

Birincisi; Şırnak ve Hakkari’nin isimlerinin ve statülerinin  değiştirilmesiydi. Yani Şırnak ve Hakkari illeri il statüsünden çıkarılacaktı. İsimleri değiştirilecekti. Buna mukabil kendilerine bağlı olan Cizre ve Yüksekova ilçeleri il statüsüne getirilecekti. Bu durum başta bu illerde oturan vatandaşlar tarafından büyük bir memnuniyetsizlikle karşılandı. Bu kentlerde yaşayan yurttaşlarımız ilçelerin il olmasına karşı çıkmadılar ancak il durumundan ilçe durumuna getirilmeyi de sindiremediler. Ankara’nın yollarına düştüler ve yetkililere dertlerini anlattılar. Aldıkları cevaplardan tatmin olmadıkları her hallerinden belliydi.

İkinci konu görevden alınan veya uzaklaştırılan Belediye Başkanları yerine kayyum atanması meselesiydi. Kayyum meselesi bir süredir ülkenin gündeminde bulunan ve tartışılan bir konu.

Bu düzenlemenin ülkeye yarar yerine zarar getireceği, Uygulamadan başta çalışanlar olmak üzere ilgili herkesin bir kriz ve çıkmaz yaşayacağı açık olan bir uygulama.üstelik sadece çalışma alanı ile değil siyasi sonuçları ile de uzun süre tartışılacak bir uygulama olacaktı kayyum meselesi. Üstelik kayyum atanması ile yüz yüze kalan belediyelerin neredeyse tamamının BDP tarafından kazanılan belediyeler olması meseleye farklı bir bakış açısı da getirmekteydi. Bu konu da etraflıca işin ilgililerince değerlendirilip dilendirildiği halde hükümet tarafından olumlu bir sinyal verilmedi ve düzenleme meclis gündemine getirildi.

Üçüncü konu ise yüz civarında kurum ve kuruluşun özelleştirilmesine olanak tanıyan düzenlemeydi. İnsan Hakları kurumundan tutun, devlet malzeme ofisini kadar bir çok kurum ve kuruluşun özelleştirilmesine yönelik bir karar alınacaktı. Belirlenen kurumların özelleştirilmesi durumunda devlet bu alanların tamamında çekilmiş olacaktı. Bu da başta işsizlik olmak üzere birçok alanda sıkıntılar doğurmaya neden olacak bir uygulama olacaktı. Yapılan bütün itirazlara rağmen bu konu ile ilgili düzenleme de meclis genel kuruluna indirildi.

İşte bu üç hassas ve önemli konu mecliste tartışılırken gece yarısı mecliste bulunan dört siyasi partinin ortak önerge vermeleri ile bu üç konu da torba tasarıdan çıkarıldı ve geri kalan bölümler kabul edildi. Böylece Türkiye bu konularla ilgili ortaya çıkacak olumsuz tartışmalardan kurtulmuş oldu.

Bu ortaklaşma ve kararlaşma oldukça önemli ve değerlidir. Dört siyasi partinin bu üç önemli konuda uzlaşmış olması insanların geleceğe bakış açısında olumlu bir adım olmuştur. Dileriz ve umarız ki bundan sonraki adımlarda da böylesi uzlaşmalar sağlanır ve ülkenin düzlüğe bir an önce çıkması için ortak akıl ile hareket edilir.

Bu olumlu ve sevindirici gelişme kadar insanlarda merak uyandıran asıl mesele bu uzlaşmanın nasıl sağlanabildiği konusudur. Çünkü oldukça hassas bir zamanda oldukça hassas konularda oldukça hassas bir uzlaşmadan söz etmekteyiz.

Meclis toplantısının olduğu gece cumhurbaşkanlığı başkanlığında bir güvenlik zirvesi toplandı. Aynı akşamın gündüzünde ise hepimizi üzen gelişmeler meydana geldi. Meydana gelen bombalı saldırılarda ona yakın güvenlik görevlisi ve vatandaş yaşamını yitirirken yüzlerce vatandaşımız yaralandı. Bu durum ister istemez büyük bir hassasiyet yarattı. İşte böylesi bir havada yukarıda saydığımız maddeler meclis genel kurulunda tartışılıyordu. İktidarın rektörlerin seçimi ve rektör yardımcılarının ataması ile ilgili verdiği önerge de değerlendirildiğinde ve CHP’nin olağanüstü meclis grubu toplantısı çağrısı yapması iyimser havayı birden değiştirmişti lakin bütün bu olumsuz ve gerginliklere rağmen meclisten geçen karar ve varılan uzlaşı olumsuzlukları olumluya çevirmiştir.

Bu değişiklikte muhalefetin desteği kadar iktidarın olumlu tavrı da hatırdan çıkarılmaması gereken bir durumdur. Çünkü eğer hükümet eski tavrını sürdürmeye yönelik adımlar atsa ve uzlaşıya yaklaşmasaydı böylesi bir sonuçla karşılaşmamız mümkün olmazdı. Yasa kabul edilir veya edilmez ayrı bir konu ancak uzun süren tartışmalar ve olumsuzluklar yaşayacağımız kesin gibi görünüyordu.

Netice itibariyle bu uzlaşıyı sağlayan gelişme her ne ise aynı şekildi diğer konularda da uzlaşmaya katkı sunmasını diliyoruz. Çünkü böylesi olumlu kararlara ve adımlara gerçekten ihtiyacımız var.