Cumartesi günü KCK operasyonu adı altında Batmanda bir operasyon yapıldı. Emniyet Müdürlüğünün siyasi şubesi tarafından uzun bir takip sürecinin ardından yapıldığı belirtilen operasyonda 44 adrese baskın yapıldı ve 44 kişi gözaltına alınarak Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. Bu operasyonun ne ilk ve nede son operasyon olduğu herkesin malumu. Ancak yapılan bunca operasyon ve tutuklamalara rağmen bir türlü sonuç alıcı bir durumun ortaya çıkmaması endişeleri artıran bir unsurdur. 

Demokratik toplumun ve sistemin temeli ifade özgürlüğü üzerine kuruludur. Şiddet içermeyen her türlü söylemin herhangi bir baskıya yol açılmadan ifade edilmesi gerekir ki sistemin adına insan haklarına saygılı ve demokratik diyebilelim.

AKP üçüncü dönemdir iktidarı tek başına elde etmeyi başarmış bir siyasi partidir. Türkiye’nin ve iktidarların temel görevi ülkenin önünde bulunan sorunları aşma gayreti göstermeleri ve çözmeleridir. Bunun için de görev üstlenenlerin kararları almalarını sağlayacak tecrübe ve çoğunluğa sahip olmaları beklenir. Bu iki unsurun da AKP de var olduğunu biliyoruz. Çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemi olarak deklere ettikleri süreçlerde bu güce sahiptirler. Demokratik açılım diye başladıkları ve Milli Birlik projesi olarak sürdürdükleri projelerinin uygulama boyutunun demokratik sınırları zorlamaya başladığını belirtirsek haksızlık etmiş olmayız. Bu kanıya durduk yerde varmadığımızı da belirtmemiz gerekir.
Kürt sorunu Türkiye’nin öncelikli temel sorunlarının başında gelen bir sorundur. Önceliklidir çünkü insan yaşamı söz konusudur ve her gün bu sorunun çözümlenememesinden dolayı kan akmaktadır. Bu sorunun kanla temizlenemeyeceğinin en somut örneği soruşturmaları devam eden 1990’lı yıllardaki uygulamalardır. Dile kolay 40 binin üzerinde insan yaşamını yitirdikten sonra en sert politikaları uygulayan dönemin iktidarları ve yöneticileri “dağdaki silahlı mücadele yerine düz ovada siyaset yapma” çağrısında bulundular. Bu çağrı yasal ve yasadışı bütün yöntemleri kullanan kişilikler ve yönetimler tarafından yapılmıştı. Aradan bunca yıl geçti. Bunca tecrübe yaşandı geldiğimiz nokta şiddetin tekrar tırmandırılması yaklaşımıdır. Çözümlendi, çözümlenecek denilen süreç ne yazık ki iktidarın anlaşılmaz yönelimi sayesinde tam bir kaos ortamına dönüşmüş durumda.

Hükümetin PKK ile silahlı mücadele konusundaki tavırları anlaşılır gibi olsa da KCK operasyonu adı altında sivil Toplum örgütlerine ve legal siyasal alanda mücadele etmeye çabalayan BDP’ ye yönelik yönelimi ne yazık ki çözüm umutlarını yok etmeye yönelik hareket olarak gözükmektedir. Bu operasyonlardan ortaya çıkan sonuç göstermektedir ki artık iktidar siyasal alanda bile kendisine muhalefet edecek kimseye tahammül etmek istememektedir.

Teknik takip ve benzeri işlemler gerekçe gösterilerek yapılan baskınlar, gözaltı ve tutuklamalar aynı zamanda hukukun gereklerinin yerine getirilmesi konusunda da sıkıntı yaratmaktadır. Çünkü toplandığı iddia edilen deliler kolluk gücü tarafından toplanmakta ve savcının önüne konulmaktadır. Onlarca klasörden oluşan bu saptamaların savcı tarafından incelenip karara bağlanması öyle kolay olmamaktadır. Bu klasörlerin kalınlığına bakılıp operasyon kararı alınmakta ve üç dört günlük sürelerde gözaltında alınan ifadeler de dosyalara eklenerek hâkimin önüne konulmaktadır. Hâkimin de bu dosyaları inceleyecek vakti bulması mümkün değil ve doğal olarak tutuklama gerçekleşmektedir. Tutuklamalardan aylar sonra ancak iddianameler hazırlanmakta ve başlayabilirse yargılama başlayabilmektedir. Bu süreçte atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiştir. Yani kısacası kolluk kuvvetinin iddiası ne yazık ki süreçte tutuklama ile sonuçlanmaktadır. Kolluk gücünün kime bağlı çalıştığını belirtmeye gerek yok sanırız.

Eğer bu sorunun çözümü siyasal metotlarla gerçekleştirilecekse insanların önüne ilegalite değil legal siyasal alanın konulması gerekir. Çünkü mevcut uygulama resmen insanları ilegaliteye yönlendirme olarak algılanmaktadır.

Batmanda gerçekleştirilen son operasyondan sonra bir araya gelen STK (Sivil Toplum kuruluşları) temsilcileri yaptıkları açıklamada; “Biz devlet tarafından susturulmadan susmaya karar verdik” şeklinde bir açıklamayı basın ve kamuoyuyla paylaştılar. Bu çok vahim bir durumdur. Açıklamada çok önemli iki vurgu dikkat çekmektedir. Denilmektedir ki;” Bugün itibariyle ülkede meşru yollardan demokratik mücadele vermenin bir anlamı kalmamış olduğu ve bütün Kürtlerin sistem dışına itilmek istendiği düşünülmektedir. Bu sebeple bugün yapılan operasyonlara karşı Batman’ın her kesiminden bütün sivil toplum kuruluşları olarak son operasyonlar konusunda basın açıklaması yapmama kararı aldık. İlerleyen günlerde bütün kuruluşlarımızla birlikte toplu istifa ve sivil toplum alanından çekilmeyi ayrıca müzakere edeceğiz.”

“Biz devlet tarafından susturulmadan susmaya karar verdik!”

Bu süreçten sonrası artık iktidarın sorumluluğundadır demekten başka çare kalmıyor gibi…