Caner taslaman son zamanlarda TV ve internet ortamında bir hayli popüler.

Çok iyi bir eğitim alan Taslaman (Boğaziçi Üniversitesi) gen olarak da sanırım iyi bir mirasa sahip; annesi Kimya Mühendisi ve Babası Doktor. Yani çoğumuzun aksine anne ve babası ilkokul mezunu değil. Harvard, Cambridge, Tokyo ve Oxford gibi dünyaca ünlü bilim merkezlerinde çalışmalar yapmış bu kişinin bu kadar ilgi çekmesi sanırım anlaşılır bir şey. Çünkü bilim dünyasının kıblesi sayılabilecek böylesi mekanlarda çalışmış olmak her kişinin işi değil, er kişinin işi.

Ben burada Taslaman’ın kişisel özgeçmişinden ziyade parlak ve bir o kadar da cesur çıkışlarını dillendirmek istiyorum.

Kur’an ve bilimi bir şekilde birleştirmesi enfes. Dili kullanma ve karşısındakini incitmeden fikirlerini ispat etmesi tam puan.

Ancak kendisine karşı çıkanlarda var. Özellikle Hadis ve Sünnetler konusundaki tutumu klasik mollaları bir hayli tedirgin edici nitelikte, tabii ki bizleri de.

Olayı anlamaya çalışıyoruz.

Taslaman bazı hadislerin peygambere dayandırılmasını doğru bulmuyor. Çok tartışmalı ve üslup olarak da çokça eleştirilen bir TV programında zehir ve acve hurması ile ilgili hadis konusunda karşısındaki resmen sessizliğe büründü. Zira hadis sağlam kaynaklardan geliyordu ama can da tatlı.

Taslaman’ı zevkle izliyorum, takip ediyorum. Ama hadisler konusunda bence de biraz fazla cüretkar.

Hadis konusunda uzman değiliz. Arapça da bilmiyoruz. Ancak tüm hadislere de “şüpheli sanık” muamelesi çok da mantıklı gelmiyor. Tamam, bazı hadislerin uydurma, mevzu oldukları doğru. Ama hepsi olamaz. Zira İSLAM fıkhının en büyük ikinci kaynağı Hadislerdir. Ancak hadislerin içinde 1400 yıllık süreç içinde bir takım İsrailiyyat diye tabir edilen bir takım yalan-yanlış şeyler girmiş olabilir. Allah yüce kitabımızda Kur’anı koruyacağını bildirmiş, hadisleri değil. Ama bu yine de tüm hadislerin literatürden kaldırılması gerektiği anlamına gelmez.

Yapılması gereken bence şu olmalı; tüm İslam devletlerinden konusunda uzmanlar toplanmalı ve başta yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim ve ikincisi de mantık çerçevesinde hadisler bir incelemeye tabii tutulmalı. Zira Müslümanların en büyük sıkıntılarının hiç olmazsa bir kısmı bu uydurma hadislerden kaynaklanıyor. Kur’anda hiçbir mantıksız-tutarsız yer olamaz. Ama siyasi karmaşa dönemlerinde Emevi ve Abbasi dönemlerinde bazı münafık ve İslam düşmanları bu dine zarar vermek için ve hatta küçük ticari menfaatler için bile yalan yanlış şeyler uydurmuşlardır. Hatta bazen insanlar iyi dilekleriyle de sahte hadis uydura gelmişlerdir. Zaten literatürde de buna uydurma hadis denmesinin sebebi budur.

Eğer konusunda uzmanlar hadisler konusunu bir incelemeye tabii tutarlarsa birçok faydası olacaktır.

Kim bilir belki de İslam coğrafyasında devam eden bazı yanlış uygulamalarda bu tür çalışmalar sayesinde izole edilebilir.

İslam Rönesans’ı demek biraz iddialı olabilir mi? Yâda dinde Reform, bilemiyorum?

Acaba birazdan sayacağım sorunlarımızın kökeninde ne vardır?

Mesela, gelenek ve göreneklerin İslam gibi sunulması

Mesela kadın sünneti

Kadının evden yalnız dışarı çıkmaması gerektiği hükmü ile Suudi Arabistan’da kadınların ehliyet alamaması ve araç kullanamaması

Kölelik ve cariyelik adı altında DAİŞ terör örgütünün Kürt Ezidi kadın ve kızlarını pazarda satması

Kainat imamı adı altında FETÖ’ nün halkımıza hain darbe girişimi

Mezhep çatışmaları adı altında Yemen’de Müslüman’ın Müslüman’ı öldürmesi

En büyük yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip Müslümanların ve dahası Müslüman olmayan Afrikalıların en düşük gelir seviyesine sahip olması,

Hümanizm ve Ümmet anlayışının yerine ırkçı/milliyetçi yaklaşımlar

Namus anlayışında toplumsal cinsiyet metaforu sayesinde sadece kadınların sorumlu tutulması, erkeklerin bu konuda suçsuz-günahsızmış gibi kabul görmesi.

Bu listeyi uzatabiliriz.

Ben demiyorum tüm bu problemlerin kaynağında uydurma hadisler var.

Ben diyorum acaba mevcut problemlerimizin din kaynağında ( dine atfedilen) uydurma hadislerin de bir rolü var mı?

Caner Taslaman ve birçok kişi Hadisler konusunda bizi düşündürmeye, sorgulamaya itiyor.

Aslında Batman’da da bu konularda çok ciddi paylaşımlar yapan bir yazar var

Muhammed Zeki Kurt.

Batmanlı yazar Muhammed Zeki Kurt sosyal medyadan takip ettiğim Batmanlı bir Abimiz.

Basılı kitapları ve gazete yazılarıyla klasik Âlim anlayışından biraz farklı. Aslında bu tarz insanların iyi bir tanıtıma ve Halkla İlişkiler yönlendirmesine ihtiyacı var, her ne kadar kendileri bunu önemsemese de. Ancak Demokrasi ve hadisler konusunda dikkate değer söylemleri olan bu tarz değerleri yerelde boğmamak, engin fikirlerinden istifade etmek gerek. Bunun yolu da tanınabilirlikten geçiyor. Hadisler gibi dini konularda yerelde sıkışıp kalmış bu tarz insanların da fikirlerine ihtiyaç var. Kendisinin Facebook hesabından 23 Temmuz 2017 tarihli bir paylaşımını (yüksek müsaadeleriyle) konuyla ilgili olması sebebiyle bende sizinle paylaşmak istedim.

“Ehliyetli insanların konu üzerinde tartışmalarını ve uydurma hadisleri ayıklama gibi bir tutumun içerisine girmelerini, takdirle karşılarım fakat bu çalışmayı yaparken dozu kaçırmadan ve cahil cühelanın da bilmeden ileri geri konuşmalarına mahal bırakmama gibi bir ilmi siyasetin içine girmelerini öneriyorum. İsa’ya (as) nisbet edilen sözde olduğu gibi: “İnciler domuzların önüne serilmez”(Abdürrazak) İlim erbabının dedikleri gibi: “İlmin kaybolmasının bir çeşidi de, ilim ehli olmayanın onu anlatmasıdır.”(Adürrazak)”