Doğada yaşayan bütün canlıların coğrafi koşullara ve çevreye uyum sağlamak gibi bir özelliği var. Yaşam alanından çeşitli sebeplerle ayrılmış canlıların ya da yaşam alanında zamanla meydana gelen coğrafi değişiklikle yapısal özellikleri ile zamanla çevreye adaptasyon sağlayan canlıların uyum sağlama özelliğinden sanırım az çok hepimiz bilgi sahibiyiz. Bu canlıların bazıları kısa süreli çevresel tehditlere karşı savunma ve korunma amacıyla kamuflaj yaparak uyum sağlarken kimi canlılar da fiziksel özellikleri ve davranış biçimleriyle yaşamlarını devam ettirebilmek amacıyla uzun zaman dilimlerinde çevreye uyum sağlamıştır.

Yukarıda sözünü ettiğimiz davranış biçimiyle de yazımıza konu olan canlı türü ise değişik tehditlere karşı kısa süreliğine, anlık tepkilerle çevresine göre uygun renk değiştirerek uyum sağlama ve korunma özelliğine sahip bukalemundur.

Biz insanların davranış biçimine çok benzeyen bukalemunların bu tepkileri, biz insanların belli oylalar karşısındaki tavır ve tutumlarına da ayna tutmaktadır. Şöyle ki bildiğiniz üzere ülkemizde gündem, belli zaman aralıklarıyla değişmektedir. Zaman zaman iç siyaset, gündem konusu olabilirken dış politika, ekonomi, doğal afet, işkazası veya terör gibi konular da ülkemizin birinci gündem olabilmektedir. Şu sıralar daha ziyade dış politika ve yansımaları olan ekonomi ülkemizin birinci gündeminde yerini almaktadır. Biz insanlar da öteki diğer canlılar gibi değişen çevresel koşullara uyum sağlama, savunma ve güvenlik güdüsüyle  yaşanan hadiselere tepkiler vererek çevreye ve  koşullara uyum sağlamaya çalışıyoruz.

Şu sıralar dolar kurunun TL karşısındaki yükselişi ile yaşanan ekonomik sıkıntılar karşısında ülke insanı olarak yabancı para birimlerine ve mallarına karşı bir tavır alıyoruz. Boykot çağrıları ile birlikte ülkede yerli üretimin olmayışına vurgu yaparak tüketim toplumundan süratle üretim toplumuna  geçmeye çalışmak konusunda dersler çıkarıyor, milli ve bağımsız bir ekonomi hedefi ortaya koyuyoruz.

Demeye çalıştığım şey şu ülke olarak gündemi oluşturan konularda bukalemun gibi savunma ve güvenlik dürtüsüyle hemen şartlara uyum sağlayarak bir tavır geliştirip pozisyonumuzu alıyor ve ona göre tepki veriyoruz. Aynen bukalemunda olduğu gibi tehdit geçtiğinde eski ve rutin yaşam biçimimize geri dönüyoruz. Yani demem o ki yaşadığımız sıkıntılar sırasında çıkardığımız dersleri ve sergilediğimiz tavrı sıkıntılar geçtiğinde veya ülke gündeminden düştüğünde eski yaşam tarzımıza ve alışkanlıklarımıza geri dönüp unutuveriyoruz. Yani kırılan telefon markalarına ve dolara tekrardan hücum ediyoruz.

Hatırlarsanız soma faciasında yaşananlar ülke gündemini epey meşgul ediyordu. O zamanlar pek çok kişi bu olay karşısında derin üzüntüye boğulmuş ve sosyal medya hesapların da bu üzüntüsünü göstermek adına profil resimlerini siyah kurdele ile değiştirmişlerdi. Bu olay sonrasında da birçok yazılı ve görsel medya kanalında gündemde olan ve tartışılan konu; ihmal ve iş güvenliği konularıydı. Buradan da bazı dersler çıkarılmıştı.

Evet, bir ülke insanı olarak ben de kendimce bir tavır almıştım. Ama profil resmimi siyaha çevirerek değil. Hem bu neyi değiştirecekti ki? Oradan bunu yaparak belki bazılarına üzüntümü somut olarak gösterecek ve herkesin yaptığını sürü psikolojisi ile yaparak kendimi ve vicdanımı, vazifemi yaptığıma dair tatmin etmiş olacaktım. Ancak böyle yapmadım. Eğer bir şeyleri hayatımda değiştireceksem bu elbette profil resmim olmamalıydı. Hayatımda yanlış olan bizi bu türden kazalara ve sorumsuzluklara düşüren alışkanlıklarım ya da düşünce yapım olmalıydı. İçime sindiremedim bukalemunun rengini değiştirdiği gibi profil resmimi değiştirmeyi. Çünkü profil resmimi değiştirerek timsah gözyaşlarımı dökecek ve ardından hayatımda hiçbir anlamı olmayan alışkanlıklarıma devam edecektim.

O sıralar sosyal medyada herkesin çokça oynadığı ve etap etap ilerleyen popüler bir oyun vardı. Oyunlarla pek aram olmamasına rağmen bazen bu oyunu oynardım. Telefonumdan stres atmak adına bazen kısa süreliğine yükleyip oynadığım oyunlar da olurdu. Bu olaydan sonra sosyal medyada arkadaşlarımın büyük bir çoğunluğu profil resmini daha önce yaşanan diğer elim hadiselerde olduğu gibi değiştirmişti. Ben ne yapabilirim? diye düşündüm. Olması gereken acaba bu mu? diye sordum kendime. Sonra içimdeki ben cevapladı: “Şimdi profilini değiştirdin ama beş dakika sonra hiçbir şey olmamış gibi oyununu oynamaya devam edeceksin. Sonra diğer herkesin yaptığı gibi en sevdiğin ve keyif aldığın şeyleri yapacaksın.” Bu düşünce bende derin bir etki uyandırmıştı.  Bu tür olaylar sonrası en doğru tepkinin böylesi hatalara neden olan zafiyetlerimiz olduğunun farkına varmak ve bir daha böylesi bir elim hadiseler yaşamamak adına kendi payıma ne düşüyorsa onu yapmaya karar verdim. Hatta o günden sonra o oyunu sildim ve bir daha asla oyun oynamamaya karar verdim. Hayatıma daha fazla faydalı olacak kaliteli ve verimli zaman geçirebileceğim etkinliklere daha fazla zaman ayırmaya başladım.

Bukalemun etkisine benzer bir olay da hatırlarsanız 2014 yılında bir ALS hastasının hastalığa dikkat çekmek ve hasta olan kardeşinin tedavi masrafları için bağış toplamak üzere başlattığı kampanyanın moda etkisi ile Meksika dalgası gibi yayılıp tüm dünyada geniş yankı uyandırdığını biliyorsunuz.  Türkiye‘de de bu eylemler yapılmıştı. Hatta birçok ünlü isim de bu eylemi yaparak destek sağlamıştı. Bu farkındalık geliştirmek adına yapılan eylem de ülke gündeminde baya bir yer aldı. En acı olanı da nedir biliyor musunuz? Bu işin sonunda Türkiye’de de ALS hastalarına yardım amaçlı başlatılan bu eylem sonrası acı itiraf ALS hastası yankından geldi. “Herkes başından aşağı buzlu su döktü; ancak maddi anlamda kimse destek vermedi.” Yapılanlar sadece sosyal medya hesaplarından o sıralar moda haline gelen trend bir eylemi paylaşmaktı. Amaç - sonuç çelişkisi ile sonlanan başka bir örnekti.

Yaşadığımız kötü günlerden ders çıkarmayarak gelip geçici tepkiler sabun köpüğü kadar bile bir etkiye sahip değil.

Peki, doğru tepki nasıl olmalı?

Cevabı şu sıralar sosyal medyada dolaşan duyarlı bazı kişilerce paylaşılan şu hikâyede yer alıyor.

Japonya’dan gelip ABD’de üniversite okuyan bir gencin düğmesiyle ilgili bir hikâye…

Japon genç ülkesinden bursla alarak ABD’ye gelmiş bir öğrenci…

Fazla giysisi yok…

Bütün sene aynı kıyafetle dolaşan, tek derdi okumak olan bir genç…

Bir gün bu gencin gömleğinin düğmesi kopmuş ve kopan düğmenin yerine,

Kola kutusunun açma halkasını takan Japon genç üniversitede alay konusu olur…

Bu durum üzücü olsa da genç bu duruma aldırış etmez ve düğme almaz…

Mezun olduğunda bu dalga geçilen olayın nedenini açıkladığında,

Onunla dalga geçenler büyük bir utanç yaşamıştı.

Yaptığı açıklama şuydu: “Bir düğme yüzünden dalga geçtiniz, neden bir düğme alıp dikmek yerine benimle dalga geçmenize izin verdiğimi merak ediyorsanız şunu söyleyeyim ki; Hiroşima’da halkımı katleden bir ülkeye bir düğme parası dahi vermemek içindi. Benim kazandığım paranın tek kuruşunu bile hak etmiyorsunuz. Bu ülkeden düğme parası dahi harcamadan gideceğim için mutluyum…”

Sonuç olarak tüm bu yaşananlardan sonra bir kez daha düşününce acaba bin musibet mi aklımızı başımıza getirecek yoksa bir nasihat mi bilemedim. Çünkü ne nasihatten anlıyoruz ne musibetten…