Aylardır gökyüzündeki yıldızları, samanyolunu, büyük ve küçük ayı yıldız kümelerini görmemiştim.

Bir etkinlik vesilesiyle kent dışında gecelediğimde gökyüzündeki yıldızları bütün berraklıklarıyla görme imkanım oldu…

Bir gün ve gecelik nöbet vesilesiyle…

Bildiğiniz silahlı nöbet sanmayınız…

Batman’da hayatı zorlaştıran, çok sayıda vatandaşı hastanelik eden anız yangınlarına dikkat çekmek için 24 saatlik bir nöbet tuttuk!..

Mensubu bulunduğum Batman Çevre Gönüllüleri Derneği’nin kamuoyuna anlamlı bir mesaj içeren etkinliğinden söz ediyorum. Malum anız nöbeti ile ilgili olarak gerekçemizi içeren bir yorumum geçtiğimiz Cumartesi günü bu köşede yayımlandığından yeni bir değerlendirme yapmayacağım.

Nöbetimizde yaşananlarla ilgili kısa bilgiler verdikten sonra sözü başka yere götüreceğim.

Batman-Malabadi karayolu 10. kilometresinde iki küçük çadır kurduk. Batman’ın bütün çevre sorunlarına duyarlı bazı dostlarla hazırlığımızı bitirdikten sonra hazirunla kitlesel basın açıklaması yaptık.

Hazirun sayısı hakkında bilgi vermeyeyim. Maalesef anız yangınlarına tepki gösteren sosyal medyadaki şahsiyetlerin yüzde 95’i bile etkinliğimize katılmamıştı…

Gece saatlerinde ve ertesi gün bize destek veren, kahvaltı getiren çevre dostları oldu. Bazılarını unutma riski nedeniyle isimlerini bildiğim ve bilmediğim duyarlı insanların hepsine teşekkür ediyorum…

Söz konusu alanda ateş yakarak geceledik…

Batman’a nazaran 10 derece daha soğuk olduğunu tahmin ettiğim yerde gecelerken, odun ve çalı-çırpı yakarak ısındık. Bir gönüllü olarak nöbet tuttuğumu belirteyim. Ya Rabbi şahitsin; riya için değil, rızanı kazanmak amacımdı. Burada dile getirmemin nedeni, hayırlı işlerde iyi örneklik teşkil etmektir.

Evet, gece boyunca sohbetlerimiz oldu. Batman’ın çevresel sorunlarını tartıştık, fikir alışverişinde bulunduk.

GÖKYÜZÜNDEKİ GÜZELLİKLERDEN MAHRUMUZ…

Orada gökyüzündeki berraklığa tanık olurken, dostlara farklı bir yorum yaptım. Özetle şöyleydi değerlendirmem:

“Bu nöbet bana farklı düşünceler kazandırdı. Keşke anız nöbeti dışında da çocuklarımızla kentten uzakta geceler geçirsek…

Batman kent merkezinde yaşayan çocuklar gökyüzünü net göremiyorlar…

Çocuklarımız, kentin ışıkları nedeniyle gökyüzündeki güzelliği,

milyarlarca parlak yıldızı,

samanyolunu,

büyük ayı,

küçük ayı yıldız kümelerini,

kutup yıldızını göremiyorlar…

Batman’da doğmuş ve lise çağına gelmiş çocuklarım bütün bu güzelliklerden mahrum kalmışlardır. Belki okudukları kitaplardaki bilgilerle gökyüzünü biliyorlar.”

Bu yorumu yaparken lise 2. sınıf öğrencisi oğluma Samanyolu, büyük ve küçük ayı hakkında sorular sordum. Net tarif edemedi, çünkü kitap, ansiklopedi ve google bilgileriyle bana tarifler yaptı.

Gerçekten kentin ışıkları nedeniyle gökyüzündeki güzelliklerden mahrumuz…

Küçük çocuklarınıza sorunuz; Samanyolu ve gökyüzündeki yıldızları görebiliyorlar mı, tanıyorlar mı?

Böylesi etkinlikler için değil, sırf gökyüzünü tanısınlar diye çocuklarımızla bulutsuz bir gecede kentten uzaklaşalım. Bu onların ruh sağlığını olumlu yönde etkileyecektir.

KUS BİN SAİDE’NİN HUTBESİ

Değerli okurlar, ‘Çözüm Süreci’nden uzaklaştığımız zaman diliminde milletçe hep acılar yaşadık. Gün geçmiyor ki ülkemizde sayısız gencimizi toprağa vermeyelim…

Her gün acılar yaşanıyor, her gün anneler kanlı gözyaşı akıtıyorlar. Her gün yürekler yanıyor…

Bu gelişmeleri çaresizce izledikçe üzüntüm katlanıyor. İnsanların geçici dünya için bu kadar büyük acıları birbirlerine yaşatmalarına tanık oldukça, Peygamberimiz Hz. Muhammed döneminde yaşamış ünlü Arap hatip Kus Bin Saide’nin ünlü hutbesi aklıma geliyor. O hutbeyi bilginize de sunmak istiyorum. Kızıl bir deve üzerinde meşhur hutbesini okuyan Kus bin Saide’nin şu sözlerinden günümüz insanlarının da kendilerine çıkaracak dersleri olmalıdır. İşte Peygamberlik gelmeden önce Peygamberimizin de Kus Bin Saide’den dinlediği o düşündüren ifadelerle yazımı bitireyim:

“Ey insanlar! Geliniz, dinleyiniz, belleyiniz, ibret alınız. Yaşayan ölür. Ölen fenâ olur. Olacak olur. Yağmur yağar, otlar biter. Çocuklar doğar, analarının babalarının yerini tutar. Sonra hepsi mahvolup gider. Hadiselerin ardı arkası kesilmez. Hemen birbirini takib edip kovalar. Kulak veriniz, dikkat ediniz! Gökte haber, yerde ibret alacak şeyler var. Yeryüzü bir ferş-i eyvân, gökyüzü bir yüksek tavan. Yıldızlar yürür, denizler durur...

Yemin ederim Allah’ın indinde bir din vardır ki, şimdi bulunduğunuz dinden daha sevgilidir ve Allah’ın gelecek olan bir peygamberi vardır ki, gelmesi pek yakın oldu. Gölgesi başınız üstüne geldi. Ne mutlu o kimseye ki, ona iman edip de o dahi ona hidayet eyleye. Vay ona isyan ve muhalefet eden bedbahta. Yazıklar olsun ömürleri gaflet ile geçen ümmetlere!

“Ey İyad halkı! Hani dedeler, nerede babalar, hani hastalar ve ziyaretçileri? Nerede o bina kurup yükselten, yaldızlayıp süsleyen Âd ve Semûd kavimleri? Hani, mal, hani evlat? Nerede o haddi aşıp azan, mal toplayıp biriktiren, hani dünya varlığına mağrur olup da kavmine: ‘Ben sizin tanrınızım!’ diyen Firavun ile Nemrud? Onlar sizden daha zengin ve kuvvetli değil miydiler? Bu kara toprak onları değirmeninde öğütüp toz etti, dağıttı. Kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Evleri yıkılıp ıssız kaldı. Yerlerini yurtlarını şimdi köpekler şenlendiriyor. Sakın onlar gibi gaflet yoluna gitmeyin. Her şey fanidir. Baki olan ancak Allah’tır ki, mabud ancak O’dur. O’nun eşi, benzeri ortağı yoktur. O doğmamış ve doğurtulmamıştır. Evvel gelip geçenlerde bize ibret alacak şey çoktur. Ölüm ırmağının girecek yerleri var ama, çıkacak yeri yoktur. Büyük, küçük hep göçüp gidiyor. Giden geri gelmiyor. Katiyetle anladım ki, herkesin başına gelen benim de başıma gelecek, ben de öleceğim.”