Ülkemiz 2012-2013 Eğitim ve Öğretim sezonuna yeni bir eğitim modeli ile başladı. Yıllardır sürdürülen 5-3-3 modeli önce 5-3-4 sistemine ardından da yapılan düzenleme ile 4-4-4 sistemine çevrildi.
Sisteme yönelik eleştiriler birden fazla küçük yaştaki çocukların eğitime alınmasından başlayan bir dizi eleştiriye rağmen hükümetin yaklaşımı farklı. Bu konuda sayın Başbakanın Denizlide yaptığı konuşmada ilginç örnekler bulmak mümkün. Başbakan bu sistem değişikliği nedeniyle çocuklarını göndermeyenlerdeki artış miktarını %1 olarak değerlendiriyor ve yapılan muhalefetin çapını bununla ölçüyor. Ancak sayın başbakanın bir değerlendirmesi var ki bu işin asıl mantığını ortaya koymaya yetiyor. Bugün imam Hatipleri tekrar açmanın gururunu yaşıyorum diyor Sayın Başbakan. Ve devamla imam Hatipler terörist yetiştirmediği için mi kapattınız diye soruyor.
Doğrusu bu değerlendirme iki ucu keskin kılıç değerlendirmesi. Birincisi diğer okulların ne yetiştirdiği konusunda ikincisi ise imam hatiplerin bunun dışında olduğu konusunda. Oysa imam hatiplerin ne yetiştirip yetiştirmediğini doksanlı yıllardaki uygulamalara bakarak anlamak pek ala mümkün olabilirdi ve böyle bir açıklama yapmaya gerek kalmayabilirdi. Diğer bir husus ise Sayın başbakanın açıkça belirttiği gibi bu sistemin imam Hatiplerin kapatılmasına karşı bir rövanş olduğu gerçeği. İşte tam da bu noktada mesele ortaya çıkıyor. Din eksenli siyaset, din eksenli eğitim din eksenli siyasi rant meselesi.
Dinin siyasete alet edilmemesi gerektiği gerçeği her ne kadar söylense de alasının yapıldığını artık görmek mümkün. Sevmediğini rakip gördüğünü din düşmanı olarak göster ve işin kolayına kaç. Yaptıklarını dini inançlar gölgesinde sakla ve gemini yürüt mantığı. Oysa din gibi hassas bir konunun siyaseti tartışmaların dışında bırakmak gerekiyor.
Son dönemlerde din eksenli siyaset yapma anlayışı ağırlık kazandı. Birçok parti ve örgüt dinin kutsal değerlerini kullanarak amacına ulaşmaya çalışıyor ki biz bunu yanlış biliyoruz. Din adını kullanarak
Peygamber efendimizin adını kullanarak
Kur’an adını kullanarak siyaset yapanlar kendi amaçlarını açıkça gizlemektedirler.
Bu nedenle bu konu hakkında hassasiyet başta ülkeyi yönetenler olmak üzere herkesin olmalıdır.
Yeni eğitim sistemi ile ilgili olarak deha evvel yazdığımız bir yazımızda sistem üzerinde anlaşma ve uzlaşma sağlanmamasını eleştirmiş ve hatırlatmada bulunmuştuk. O yazımızın bir bölümünde ;
“Uzlaşı sağlamadan ülkenin eğitim sistemi ile uğraşmak ve değiştirmek politik olarak yanlış bir yaklaşım tarzıdır. Çoğunluğa sahip olan iktidarların sayısal çoğunluklarını bu şekilde kullanmaları onları yanlış mecraya götürür.
İktidarın açıklamalarına bakılırsa veya yasa tasarısının açıklamalarına bakılırsa mesleki yönlendirmeden bahsedildiğine tanık olmaktayız. Oysa mesleki eğitimin ortaokuldan sonra başlaması gerektiğini hepimiz çok daha iyi bilmekteyiz.
Kamuoyunda oluşan algıya baktığımızda sistem doğru ve önyargısız hazırlanan bir sistem olmuş olsa bile uzlaşı ile kabul edilmediğinden dolayı tepki ile karşılanmaktadır. İktidar dışındaki herkesin karşı olduğu bir düzenlemeyi zoraki kabul ettirtmeye çalışmanın yarar getirmediği düşüncesindeyiz.
Eğitimcilerin bile grev yaparak karşı çıktıkları bir sistemde diretmede bu kadar ısrarcı olunması 28 Şubat rövanşı iddialarını güçlendiriyor izlenimi yaratıyor. Yani amaç imam Hatiplerin orta bölümlerinin açılması olarak görünüyor. Sistemin rövanş olup olmadığı zaten yakında oraya çıkmayacak mı?” demiştik.
Sonuç ortaya çıktı. Sistem bir rövanşmış!