Yaşam bir bütündür, bu bütünlük içerisinde insanlar dengeler kurarak yaşamını sürdürmeye çabalar. Toplumun gelişmişlik düzeyi aynı zamanda insanın yaşamını nasıl programlaması gerektiği konusunda da ipuçları verir.

 

Çünkü insanlar yaşarken düzenlerini beli kurallara göre sağlarlar.Örfler,adetler,gelenekler,görenekler bu kuralları kapsar. Bunların çoğu yazılı olmayan kurallardır. Bir de adlarına kanun denilen yazılı kurallar var. Bütün bu kurallar sağlıklı bir toplum oluşturmak için ortaya konulan kurallardır ve amaç daha düzgün ve rahat bir yaşam sürmektir.

 

Bir düğünde nasıl davranacağımızı, kız istemeye nasıl gideceğimizi, camide nasıl davranmamız gerektiğini, büyükler ve küçüklerle konuşurken nelere dikkat etmemiz gerektiği, sokakta ve evde ortaya koyduğumuz davranışlar hep bu kurallar içerisinde gelişir. Yazılı olmayan kurallara uymadığımızda terbiyesiz, yazılı olan kurallara uymadığımızda ise suçlu oluruz ve bir şekilde bunun bedelini öderiz.

 

Bütün bu gelişmeler yaşanırken elbette bir fikirsel yöneliş, bir inanç sistemi, bir değerler sistemine tabi olmaktayız veya benimsemekteyiz. Ancak yaşamı sadece bir alana sıkıştırıp değerlendirmeye kalkışırsak o zaman renkli olan yaşamı tek renge dönüştürmüş oluruz.

 

İçinde bulunduğumuz toplum yaşadığı sorunlar nedeniyle aşırı politikleşmiş bir topluma dönüştü. Bunu yaşanan siyasal gelişmeleri incelediğimizde anlam çok da güç değil. Bu nedenle ağırlıklı olarak toplumda duyarlılık gösterilen konu siyasettir. Siyasetin önemine rağmen yaşamın siyasetten ibaret olmadığını da bilmek gerekiyor.

 

Dikkat edilirse son dönemlerde siyasete soyunan insanlarımızın sayısında büyük artışlar var. Ancak bu alana kayan bireylerin daha çok meclis ve koltuk konusuna yoğunlaştığını da görmeyen yok. Eğer milletvekili veya belediye başkanlığı söz konusu ise adaylardan geçilmez ancak eğer il yönetimi veya ilçe yönetimi söz konusu ise ülkeyi yönetmeye kalkışanlardan tek birini görmeniz mümkün olmaz. Oysa herkesin bu görevlere gelme şansı da imkanı da yok. Zaten buna imkan da yok. Kaldı ki siyaset sahnesine gidenlere veya yönelenlere şunu da hatırlatmak lazım. Yaşam sadece siyasetten ibaret değil.

 

Evet, bir seçim meselesi var yaşamımızda ama bir de geçim meselesi var yaşamımızda. Eğer siyaset mekanizması geçimimizi, huzurumuzu, refahımızı, sağlığımızı, eğitimimizi, ilişkilerimizi, bütünlüğümüzü daha iyi seviyeye getirmek için gayret gösterirse orada bulunanları takdir etmemiz ve kendi alanımıza dönmemiz gerekiyor.

 

Vatandaşın siyaseti, ülke yönetimini emanet edeceklere sandıkta destek vermektir. Siyaseten seçilenin görevi de yukarıda saydıklarımızı gerçekleştirmeye çalışmak.

 

Lakin ülkemizde her şey tapa taklak olmuş. Siyaset kanımıza kadar işlettirilmiş ve seçim derdi geçim derdinin önüne konulmak isteniyor. Vatandaşların artık siyasetteki bu anlamsız kavgalara ve çekişmeler duyarsız hale gelmesi gerekiyor. Önemsememesi gerekiyor. Yaşamını sürdürmenin yollarını takip etmeye yönelmesi gerekiyor. Çünkü çekişmeler ve kavgalar huzur de getirmiyor, rahatlık da sağlamıyor, geçim de sağlamıyor.

 

Bakın ülkede olup bitenlerden sonra dövizdeki artışa. Bir doların 3 liraya çıktığı bir noktaya dayandık. Faizler yükseliyor. Para değer yitiriyor. İşsizlik hızla artıyor. İnsanlar evlerini barklarını bırakıp birkaç lira kazanmak için başka şehirlerin yolunu tutuyor. Kavga, gürültü, ölüm arasında insanlar yaşamlarına bir düzen getiremiyor. Sebebi ise her şey benden sorulmalı denilen siyaset yüzünden, iktidar hırsı yüzünden, daha fazla güç sahibi olma yüzünden.

 

Peki, sormak gerekmez mi yoluna baş koyduğunuz siyaset kaybedilen canlardan, yitirilen onurdan, çekilen eziyetlerden, dökülen gözyaşlarından daha mı kıymetli?

 

Lakin kimsenin diğerinin halini anladığı yok. Vatandaş açlıktan perişan olup sarayın kapısına dayanınca kraliçe sorar “ne istiyorlar.” Cevap gelir “ekmek istiyorlar efendim.” Durup; “ekmek yoksa o zaman pasta yesinler” der. Bu durum da günümüze kadar bakış açısı konusunda bir örnek olarak gelir.

 

Şimdi ülkenin durumuna baktığımızda, siyasetin geldiği veya getirildiği noktaya baktığımızda işlerin ne kadar kötüye götürüldüğünü da görüyoruz. Bu durum umudumuzu azaltıyor. Ülke yönetimine aday olan insanların kendi memleketlerini bu hale getirmelerine bir anlam veremiyoruz. Uzlaşma kültüründen bu kadar uzak siyasetçileri nasıl yetiştirip bu hale getirdiğimiz ve desteklediğimizi de anlamakta güçlük çekiyoruz. Siyaset her şey olmasa bile bu kadar ucuz olmamalıydı.

 

Vatandaş olarak istediğimiz akşama rahat bir şekilde ekmek götürebilmek.

 

Huzur içinde yaşayabilmek.

 

Geleceğimizi teminat altına alabilmek.

 

İnanç ve değerlerimizi özgürce ifade etmek ve yaşamak.

 

Kimliğimizi çekinmeden ifade edebilmektir.

 

Kimseye düşman olmadan kimseye düşmanlık etmeden ama bu da sorun oluyor. Bunları gerçekleştirmeye yaşamımızda başlamamız gerekiyor. Kimsenin siyasetine bakmadan çabalayarak. Ama siyasetin keskin kılıcı ve dili ile değil insanlığın hak ettiği değerle. Kırıcı ve düşmanlık siyasetini yok sayarak…