MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile birlikte beş üst düzey MİT mensubunun ifadeye çağrılmaları ile başlayan yargılama sürecine ilişkin çalışmalar ve tartışmalar süratle ilerliyor. Hükümet gerek kendisini ve gerekse talimat verdiği elemanları korumak için yasal düzenleme yapma kararlılığı gösterirken yargı mekanizması yaptığı girişimin doğru olduğu konusunda kararlı.
Demokrasilerin kuvvetler ayrılığı ilkesi uzun bir gelişim süreci yaşadıktan sonra bugünkü durumuna gelmiştir. Bütün düzenlerde yargı, yasama ve yürütme erkleri bulunmakta ve bulunmaktaydı. Ancak işin uygun görülmeyen bölümü bu erklerden birden fazlasının ya da tamamının bir kurum veya kişinin egemenliğinde bulunmasıydı.
Padişahlık sisteminde de yargı ve yasama mekanizması vardı. Yasama Padişahın fermanı ile belirlenirdi. Milletin ve devletin kaderi padişah efendinin iki dudağı arasında bulunmaktaydı. Buyrulan ferman ile taş üstende taş gövde üzerinde baş bırakılmayabilirdi. Bu durum her hal ve şart adlında “Padişahım çok yaşa!” sloganı ile perçinleştirilir ve vaziyet kurtarılmaya çalışılırdı. Kadı efendinin yargılama yaparken padişah efendinin çıkarlarına veya ilgi alanına dokundurma yapması tasavvur bile edilemezdi. Her kim padişahın koruma kalkanı altına girmeyi başarırsa kendini kurtarmış sayardı. Ta ki Padişahın gazabına uğrayana kadar.
Modern demokratik yönetim şekli bu durumu ortadan kaldırma gayretinin bir sonucudur. Yasama ki seçilmişlerden oluşan bir meclis tarafından oluşturulur ve yasa çıkarmakla görevli ve yetkilidir her hal ve şart altında milli egemenliği ifade eder ve en büyük güçtür. Yürütme seçimlerde çoğunluğu sağlamış ve devlet işlerini yürütme politikasını belirleyen ve izleyen bir güç olup millete ve meclisine karşı sorumlu olan hükümetten oluşur. Yargı tamamen bağımsız olup yasama ve yürütmeden ayrıdır. Kararlarını millet iradesini temsil eden yasama organının çıkardığı yasalar çerçevesinde verir ve toplumun adalet beklentisine cevap olmaya çalışır.
Demokrasilerde kimsenin kanunların dışına çıkma yetkisi bulunmamaktadır. Hiçbir koruma mantığı yasaları ihlal etme yetkisi vermez. Kimse yaptıklarının suç olması durumunda kanundan kaçamaz ve dokunulmazlık zırhına bürünemez. Bu zırhın kimler için geçerli ve olacağı ve hangi durumlarda olacağı yine yasa ile belirlenir. Yasalar kişilere veya kurumlara özel çıkarılamaz.
Mevcut hukuk sistemimizde bazı görevlerde bulunan kişilerin yargılanmaları için üst makamların izni gereklidir. Herhangi bir durumda suç işlediği zanı ile yargılanması istenen devlet memurları üst makamın izni ile yargıya intikal ettirilir. Bu durumlar daha çok idari görevlerle ilgilidir. Suçüstü durumları veya suçun işlendiğine dair güçlü emarelerin bulunması durumunda ilgililer gözaltına alınıp tutuklanabilmektedirler. Bu durum yıllardır sürmektedir ve yargılama konusunda da bir sorun çıkmamıştır. 
Ancak son dönemde bir sürü yeni uygulama ile karşı karşıya kaldığımız da bir gerçektir. Her kurumun görevleri çerçevesinde uygulamalar yapması doğaldır. Son olayda yani MİT Müsteşarlığının eski ve yeni yöneticileri ile yarımcıları ve elemanlarının ifadeye çağrılması durumu olağanüstü bir durum ortaya çıkarmıştır. Bugüne kadar birçok MİT elemanı yargılanmış ve tutuklanmışlardır. Ülkede kıyamet de kopmamıştır. Ancak bu son olay çok hassas. Birincisi konu yıllardır süren bir çatışma ile ilgilidir yani Kürt meselesi ile ilgili. İkincisi bu olay bizzat başbakanın izni ile meydana gelen bir olaydır. Bu konularda da sorun yok gibi ancak yargı aynı düşüncede değil ve MİT elemanlarının haber toplamadan öteye geçtikleri inancında. Yargı yargılama konusu olayın izlenen politikalardan kaynaklanmadığı yapılan eylemlerden kaynaklandığı iddiasında.
Hükümet bu durum karşısında kendi politikalarını yürütecek olan bürokratları korumak için demokrasilerde eşine pek rastlanmayan bir uygulama gerçekleştirmek istiyor. Yani Başbakanın belirleyeceği konumda olan insanların yargılanmaları için başbakanın izninin aranması şartı.
Bu durum çok rahatlıkla istismar edilebilecek bir konu olduğundan herkes oldukça tepkili bir durumda. “Özel” diye başlayan uygulamalar sonunda “özel koruma kalkanı” oluşturmaktadır. Bu da yanlışların daha büyük bir yanlışla örtülmeye çalışılması durumu yaratacaktır. Yapılması gereken “özellerin” sayısını artırmak değil “özelleri” tamamen ortadan kaldırmaktır diye düşünüyoruz. İleriki süreç haklı olanı daha iyi ortaya çıkaracaktır.