Türban konusunda hükümetin ve idarenin açık destek kararlarından sonra Yargıtay cumhuriyet başsavcısı tarafından yargını bakış açısını gösteren bir açıklama yapıldı. Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya tarafından yapılan açıklamada yükseköğretimde türban yasağının kaldırılmasının laiklik ilkesi ile bağdaşmadığı hatırlatıldı.
Yargıtay Cumhuriyet başsavcılığı tarafından yapılan açıklama şu ilkelere dayandırılıyor;
 ''Dinsel inanç veya dinsel kurallarla doğrudan ilişki ve bağlantı kurularak yapılan düzenlemeler, hem devrim yasalarını, hem de laiklik ilkesini ilgilendirir. Yükseköğretim kurumlarındaki öğrencilerin giyimlerini düzenlerken türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur''
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının siyasi partilerin eylemlerini, devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine aykırı olup olmadığı yönünden soruşturmakla görevli ve yetkili olduğunun vurgulandığı açıklamada;
''Anayasanın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı, hukuk devletinin temel ilkelerindendir.
Anayasanın 11. maddesinde Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olarak tanımlanması ve yasaların Anayasaya aykırı olamayacağının vurgulanması,
153. maddesinin son fıkrasında Anayasa Mahkemesinin kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağının öngörülmesi, 138. maddesinin son fıkrasında ise yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğunun, bu organlar ile idarenin, mahkeme kararlarını değiştiremeyeceğinin ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceğinin açıkça hükme bağlanması hukuk devleti ilkesinin gereği ve sonucudur.
Dinsel inanç veya dinsel kurallarla doğrudan ilişki ve bağlantı kurularak yapılan düzenlemeler, hem devrim yasalarını, hem de laiklik ilkesini ilgilendirir. Yükseköğretim kurumlarındaki öğrencilerin giyimlerini düzenlerken türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur.''
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 4. Dairesinin 29 Haziran 2004 tarihli ve Büyük Dairenin 10 Kasım 2005 tarihli kararlarında, türbanın yasaklanmasının 'başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması' ile 'kamu düzeni ve güvenliğin sağlanması' bakımından demokratik bir toplumda zorunlu bir tedbir niteliğinde olduğunu kabul etmiştir.
Mahkeme, 15 Şubat 2001 tarihli kararında türban taktığı için ilköğretim kurumlarında öğretmenlik yapması engellenen öğretmenin başvurusunu reddederken, türbanın cinsiyetler arası eşitlik ilkesiyle bağdaşması güç olan dini bir simge olduğunu, buna izin verilmesinin diğer dinlerin giyim sembollerinin de kullanımını beraberinde getireceğini, okullarda devletin tarafsızlığını tehlikeye düşüreceğini ve yasaklamanın altında önemli bir kamu yararı bulunduğunu, sonuç olarak öğretim faaliyetinde başörtüsü takma yasağının başkalarının hak ve özgürlüklerinin, kamu güvenliğinin ve kamu düzeninin korunması amacıyla orantılı ve demokratik bir tedbir olduğunu ifade etmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 3. Dairesinin 31 Temmuz 2001 ve Büyük Dairenin 13 Şubat 2003 tarihli kararlarında da başörtüsü takma özgürlüğünün başkalarının hak ve özgürlüklerinin, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması gereğiyle çatışması durumunda sınırlanabileceğini, laiklik ilkesine saygı gösterilmemesi şeklindeki bir tutumun sözleşmeden yararlanamayacağı, üniversitelerde çoğunluğa mensup dinin gereklerini yerine getirmeyen veya başka dinlere mensup öğrenciler üzerinde baskı kurulmasını engelleyecek önlemlerin sözleşmeye uygun olduğu, laik üniversitelerde çeşitli inançlara mensup öğrencilerin barış içinde bir arada yaşamalarını ve dolayısıyla da kamu düzeni ve başkalarının inançlarının korunmasını teminen söz konusu dine ilişkin ritüel ve simgeleri sergilemenin yeri ve seklini belirleme hususunda sınırlamalar öngörülebileceği kabul edilmiştir.''
''Hukuk devletinin gerçekleşmesini, demokratik kuralların yerleşmesini sağlayan yüksek yargı organlarının kararları karşısında; sözü edilen konuda siyasi çevrelerin aksi yöndeki beyanları, politik çıkara dayalı ve devletimizin temel niteliklerinden olan hukuk devleti, laiklik ve eşitlik ilkeleri ile bağdaşmaz niteliktedir.
Belirtilen ilke ve kararlar ışığında; bir hukuk devletinde bu konudaki düzenlemelerin, yargı kararlarına aykırı olarak gerçekleştirilemeyeceği ve özellikle 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası ile bu yasaya dayanılarak çıkarılacak düzenlemelerde yüksek yargı organlarının kararları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygunluk gözetilmesi gerektiği gibi yürürlüğe konulacak yeni kuralların da bu metinlere aykırı olamayacağı,
bundan sonraki siyasi, toplumsal, kurumsal, ekonomik ve hukuki sorumlulukların tüm siyasi partilere ait olacağı, “ hatırlatılmasında bulundu.
Yani Girmeye çalıştığımız Avrupa birliği normları çerçevesinde de konu ele alındığında türbana geçit yok denilmektedir.