Çoğumuz tezkere kelimesini askerlikten terhis olunca ya da askerde olan bir akrabamızın eve geliş sembolü olarak ezberledik.

Doğu ve Güneydoğuda geçen çocukluk, gençlik ve bilumum yaşamımız bize tezkerenin sadece bu anlamı ile sınırlı olmadığını kavrattı.

Çünkü son dönemde öğrendiklerimiz bizlere tezkerenin anlamını da tersten öğretmeye başlattı. Askerlikten dönüş olarak beliren algılama askerliğe yöneliş, askeri operasyonlara izin şekline dönüştü. Silahı bırakma izni olarak bildiğimiz olgu silaha sarılma mantığına dönüştü.

Yaşadığımız bölgede hatırlamadığım sayıda operasyon için hatırlamadığım sayıda izin verildiğini biliyorum. Yirminin üzerinde sınır dışı operasyon yapılmıştır. İçerdekilerin de hadi hesabı yok. Bu operasyonlarda öylesine bir başarı sağlanmış ki otuz yılı aşkın bir süredir ardı arkası kesilmeden çatışmalar sürüyor!

Yeri geldikçe yazıyoruz çiziyoruz. Türkiyedeki Kürt sorununun çözümü tezkerelerle, operasyonlarla, çatışmalarla sona erdirilemez. Görünen köy kılavuz istemez demişler. Bunca yıl bunca operasyon, bunca kan, bunca ölüm, bunca köy boşaltma, bunca göç, bunca ekonomik kayıp sorunun çözümünü sağlamış mıdır?

El cevap hayır!

Siyaset cenahına baktığımızda da bu mantığın uzantısı olan mantık ile sorunun çözümü mümkün görünmüyor. Kürtlerin diplomatik alanda yada siyaset ile sorunun çözümüne yakınlaşmasını sağlamayacak olan politik arena da sürekli tıkanıklıklar yaşandı. HEP, DEP, HADEP, ÖZDEP gibi siyasi partiler kapatıldı. Şu anda bile bu partilerin devamı niteliği taşıyan DEHAP’ın kapatılma süreci yaşanıyor. Peki, sorun çözülebildi mi?

HEP’in kapatılma sürecinde de şimdiki döneme benzer sıkıntı yaşanmıştı. Parlamentodaki milletvekilleri yaka paça cezaevine gönderilmişti. Aradan bunca sene geçti ne oldu?

Aynı şahsiyetler siyasi arenanın ön saflarında bulunmuyorlar mı? Yapılan tek şey bu insanlara acı çektirmek içlerindeki insanlık sevgisini belki nefrete dönüştürmek olmuştur.

Hem askeri alanda, hemde siyasi alanda yürütülen çözüm mantığının başarılı bir sonuç doğurmadığını hepimiz görmekteyiz. Var olan bir sorunun görmezlikten gelinerekte, yok edilerek de ortadan kaldırılmadığını otuz yıllık çatışmalı süreçte öğrenmiş bulunmaktayız.

Var olan sorunların çözümü bulunacak en mantıklı yöntemlerle mümkün olabilmektedir. Çatışarak, yok etmeye çalışarak sorunun bitmediğini gördüğünüzde askeri müştereklerde bulaşarak, ayrımcılığı önleyerek, enerjiyi birleştirici unsurlarda yoğunlaştırarak çözüme gitmeniz gerekmektedir. Bunun temel yapısını ise aidiyet unsuru belirler. Vatandaşlarınızda aidiyet duygusunu geliştirirseniz yada bunun gelişmesinin önünü açacak politikalar geliştirirseniz ancak o zaman başarıl olursunuz. İstenildiği kadar operasyon istenildiği kadar parti kapatılsın bu mantık sonuca götürmez tıkanıklığa sebebiyet verir.

Bu gerçeği kabul ettikten sonra sorunun çözümünü tezkerelere bağlamanın mantığının ne kadar hatalı olduğunu anlarsınız. Çünkü sorunun silahla çözümü mantığı artık kaybetmiştir. Yapılan şey sadece çözümü geciktirmeye yöneliktir. Ne operasyonlarla Kürt hareketinin bitirilmesi mümkün ne silahlı mücadele ile Kürt sorununu çözmek mümkündür. Bu nedenle enerjimizi bu yön yerine siyaseti biraz rahatlatacak adımlara aktarmalıyız. Tezkere için yapacağımız görüşmeler yerine çözüm için görüşmeler yapmalıyız. Mesele tezkerenin uzatılması görüşmeleri yerine Mecliste Kürt sorununun tartışılacağı bir oturum gerçekleştirilebilir. Bu en azından daha yararlı olur. Paramız da cebimizde kalır. Herkes Bayram kutlamaları telaşı ile uğraşırken biz savaş izni için neden uğraşılım ki?