Seçimle cumhurbaşkanlığı makamına gelmiş olan bir kişi tarafsız olabilir mi?
Evet olabilir. Ancak böyle bir tarafsızlığın olması için tarafsızlıktan neyin anlaşıldığını da belirtmek gerekiyor.
Bir siyasetçi yasaklı olduğu bir dönemden çıkıp bir partinin kuruluşunda yer alıyorsa ve ardından bu partinin Genel Başkanı, başbakanı oluyorsa ve bu parti sayesinde ülkede on yılı aşkın bir süre en etkili makamda oturduktan sonra bu partinin yapmış olduğu yasal değişiklik sonucunda ve yine bu partinin desteği ile girdiği seçimleri kazanıp cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturuyorsa bu kişiden nasıl tarafsız davranmasını bekleriz?
Dolayısıyla Sayın cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan siyasi partilere bakış açısında ve davranışlarında eşit davranmasını beklemek, kurucusu olduğu partiye desteklememeyi beklemek hayalden başka bir şey değil.
Nasıl ki Amerika’da devlet başkanının cumhuriyetçi veya demokrat partili olması farklı algılanmıyorsa bizde de bu durumun böyle anlaşılması gerekiyor artık!
Yine tarafsızlıktan bahsederken cumhurbaşkanının milletin başı olarak milletten ve devletten yana taraf olduğunu da belirtmek gerekiyor. Eğer siz bir devletin başındaki kişi iseniz, ordusunun başkomutanı iseniz, gerektiğinde hükümeti başkanlığınızda toplayan kişi iseniz ve halkın oy çokluğu ile seçilmişseniz tarafsız olabilir misiniz?
Bu nedenle seçimlerde herkesin kendi adayını desteklediğini ve kazanan parti adayının o partiyi kollayacağını kabul ederek bu konuda yorumlar yaparsak daha sağlıklı sonuçlara ulaşma şansına sahip oluruz.
Bu belirlemeyi yaptıktan sonra şimdi gelelim sayın cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neden tartışıldığına!
Bazı makamlar hangi görüşten olunursa olunsun, hangi partiden geliyorsa gelsin, kimin desteği ile oturuyorsa otursun sahibini bulduktan sonra onun davranışlarında değişikliğe yol açar. Bu makamların başında da cumhurbaşkanlığı makamı gelir. Sayın Erdoğan Adalet ve Kalkınma partisinin bir üyesi, genel başkanı, başbakanıdır. Şimdi ise bu partinin gücü ile cumhurbaşkanı seçilmiştir. Bu nedenle gönül bağına diyecek bir şey yok. Ancak aynı zamanda Türkiye cumhuriyeti devletinin bütün unsurlarının temsilcisi ve başıdır. Bu nedenle seçildikten sonra eski yapıyı sürdürme şansına sahip değil. Çünkü temsil ettiği makam artık sadece onu seçenleri değil ülkenin tamamını temsil etmektedir. Bir Anayasa mahkemesi başkanından, bir Yargıtay başkanından, bir hâkimden nasıl tarafsızlık bekleniyorsa cumhurbaşkanlığı makamında oturan Sayın Erdoğan’dan da aynı tavır beklenir.
Sayın cumhurbaşkanı artık Adalet ve Kalkınma partisinin Genel başkanı olmadığını, Türkiye cumhuriyetinin başbakanı olmadığını, siyasi partiler arasındaki mücadeleye karışamayacağını, ülkenin politikasının belirlenmesinde sadece önerileri ile katılabileceğini bilmesi gerekiyor.
Bu alanda sorumlu olan hükümetin icraatlarına ipotek koymaması gerektiği hatırlaması gerekiyor. Aksi durumda ortaya bir vesayet durumu çıkar ki bu ülke ne çektiyse bu vesayetlerden çekmiştir.
Cumhurbaşkanı makamı aynı zamanda siyasi intikam mücadelesi verilecek bir makam da olmamalı. Bu işler hükümetin çalışma alanına giriyorsa bu yaptırımları hükümet sürdürmelidir.
Evet, bu ülkenin vatandaşları siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması için üstüne düşen bütün fedakârlıkları yapmıştır. Beğense de beğenmese de tek parti iktidarı için gerekli adımı atmıştır. Üç dönemdir ülkemiz tek parti iktidarı ile yönetiliyor. Bu alanda iyi aşamaların kaydedildiğini de kabul etmek gerekiyor. Ancak son dönemde olup bitenler geçmişteki olumlu adımları gölgede bırakmaya başlamıştır.
Sayın Erdoğan’ın söylemlerinden ortaya çıkan sonuçlar vatandaşları yeniden derin düşünmeye yöneltmiştir. Çünkü 2002’de iktidara gelen, ikinci dönemde açılımlara başlayan Erdoğan ile bugün karşımızda bulunan ve cumhurbaşkanlığı makamında oturan Erdoğan söylemleri arasında dünya kadar fark bulunmaktadır. Ülkenin güvenilir adamı artık tartışmaların odağına gelip oturan siyasal kişiliğine dönüşmektedir.
7 Haziranda önümüzdeki dönemde ülkeyi kimin nasıl yöneteceğine karar verecek bir seçim yapacağız. Ancak enteresandır hükümet ve muhalefetin tartışmalarından çok sayın cumhurbaşkanı ile muhalefetin çatışmasını ve atışmasını izlemekteyiz. Oysa beklenti eğer hükümet ile muhalefet arasında sert bir tartışma ve atışma olursa sayın cumhurbaşkanının ateşi körükleyen değil söndürmeye çabalayın bir rol almasıdır.
Ancak öyle olmuyor.
Sayın cumhurbaşkanı Kürt sorunu yoktur diyor. Bu sorunun Kürt sorunu vardır diyenlerden kaynaklandığını iddia ediyor.
Kendi eliyle başlattığı çözüm sürecini yok saymaya ve geri adımlar atmaya yöneliyor.
Kendi hükümeti döneminde dal budak salan Paralel yapı gelişimini görmüyor da Diyarbakır Büyükşehir belediyesine yapılan bir gazeteci ziyaretini neredeyse paralelin sebebi sayıyor
Kıbrıs’ın seçilmiş cumhurbaşkanını fırçalıyor ve Kıbrıs’ın kardeş değil yavru kalacağını söylüyor.
Kendi döneminde yapılan KPSS yolsuzluğunu şimdiki olaymış gibi değerlendirip memur olanların maaşların geri alınmasından söz ediyor.
Bütün bunlar doğal olarak sayın cumhurbaşkanının tarafsızlığını ve konumunu tartışmaya açıyor.
Getirmeye çalıştığı başkanlık sistemini tehlike unsuru olarak görülmesine yol açıyor.
Kuzey Kıbrıs cumhurbaşkanı Akıncı; biz hiç büyümeyelim hep böyle küçük mü kalalım diye soruyor? Sahi herkes büyürken birileri neden küçük kalsın?
Başbakan cumhurbaşkanı oluyorsa, başkan oluyorsa diğerleri neden yerinde saysın? Büyüme ve gelişme neden orantısız olsun?