Halkların Demokrasi Partisi (HDP) Çarşamba günü basın mensuplarının ağırladığı bir sabah kahvaltısı toplantısı düzenledi. PM üyesi Osman Ergin, HDP ve DBP İl eşbaşkanları, Belediye Eşbaşkanı ve dört milletvekili adayının katıldığı Konukevindeki kahvaltılı basın toplantısının renkli geçtiğini belirtmemiz yerinde olacaktır.
Basın mensuplarının da ilgi gösterdiği toplantıda kafalardaki birçok sorunun cevabı da netleşmiş oldu. Öncelikle açılış konuşması yapan PM üyesi Osman Ergin’in iyi bir sunum yaptığını belirtmekte fayda var. Ardından da kahvaltıya katılan meslektaşlarımızın soruları geldi. Her zaman olduğu gibi yine ilk soru hakkı deneyimli gazeteci Nizamettin İzgi’nin oldu. O da Batman konusunda milletvekillerinin düşüncelerini öğrenmek istediklerini belirtti. Bu konudaki cevapları da yazacağız ama asıl önemli olan konuları da unutmamak şartıyla.
Asıl merak konusu aslında HDP’nin Batmanda kaç milletvekili çıkaracağı, yüzde kaç oy almayı hedeflediği ve adaylarına yönelik eleştirilere nasıl cevap verecekleriydi. Bu konu ile ilgili deneyimli siyasetçiler oransal bir rakam vermekten kaçınsa da gençlikten gelen aday Hasan Yağız bu oranı %72 kabulümüzdür beklentisi ile dile getirdi. Buradan çıkacak olan sonuç ta Batman’ın dört milletvekilinin alınması hedeflenmesidir. Batmanda 310 bin seçmen bulunuyor. Bunun 280 bin dolayındaki seçmeninin oy kullanması bekleniyor. Bu durumda Halkların demokrasi partisinin oylarını 200 bin’e çıkarması gerekiyor. Buna karşılık olarak da Adalet ve Kalkınma Partisinin 50 bin’in altında oy alması gerekiyor. Aksi durumda dört sıfırlık bir sonuç olası görülmüyor. Bu durumda dörtte dört almak için oy oranının %80’ler düzeyinde olması gerektiği görülüyor. Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini ise seçimlerden sonra görme şansına sahip olacağız.
Kafalardaki soru işaretlerinden birisi de özellikle Hüda Par ve AKP’nin bir kesiminin kamuoyunu yönlendirmeye çalıştıkları Ali Atalan’ın birinci sıradan aday gösterilmesi konusunda parti yönetimin ve adayların ne düşündükleriydi. Bu soruyu da biz sorduk. Bu iddiaları nasıl yorumladıklarını sorduk.
Öncelikle adaylardan aldığımız cevapların tatmin edici olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Türkiye yıllardır kendini muhafazakâr, dindar, sağcı diye tanıtan adaylar ve hükümetler tarafından yönetiliyor. Ancak bu partilerin baskıcı yapıyı, ayrıştırıcı durumu, vesayet mantığını, dışlayıcı tavrı ortadan kaldırmadığını ve demokrasinin yerleştirilmesi konusunda çok da başarılı olamadıklarını biliyoruz. Hatta halen iktidarda olan hükümetimiz de kendisini muhafazakar demokrat olarak tanımlıyor ve İslami kesimin sorunlarını çözen parti olduğunu seçim reklamlarında dile getiriyor. Türkiye sorunlarının çözüm yolu demokrasi olduğuna göre de siyasilerin demokrasinin gelişmesi için adım atmaları gerekiyor. Kadınların ve diğer grupların eşit bir duruma gelmesi için, farklı inanç ve toplumların baskı altına alınmadan yaşamlarını ve inançlarını sürdürmeleri için bu parti ve partililerin adil ve hakça davranmaları gerekirken,mağduriyette uğradıklarını belirtip başka inanç sahiplerini inançlarından dolayı baskılamaya çalışmaları bir çifte standart olarak karşımızda duruyor.
Bu gerçekliliğe rağmen özellikle sözüm ona dinci kesimlerin HDP birinci sıra adayına din üzerinden yüklenmelerine parti adaylarının verecekleri cevaplar önemliydi. Konu ile ilgili olarak Ali Atalay özetle şunları belirtti; “Ben ve ailem yıllardır Almanya’da yaşıyoruz. Halkımızın sorunları konusunda büyük çabalar sarf ettik ve bedeller ödedik. Hitler faşizminin yaşandığı Almanya gibi bir ülkede verdiğimiz mücadele sonucunda parlamentoya seçildik. Almanya’da halen dışlayıcı politikaların uygulandığı yerler var. Bu alanlarda farklı grupların özgürlükleri için mücadele ettim. Müslümanların, Alevilerin, farklı etnik kökenli insanların, Türklerin haklarının savunulması konusunda mücadeleler verdim. Halen de vermeye devam ediyorum. Almanya gibi bir ülkede bu toprakların bir evladı olarak parlamenter olmam tuhaf karşılanmıyor ama kendi topraklarımda, kendi ülkemde, kendi insanımın temsilcisi olmam konusunda eğer eleştiri yapılıyorsa bunu tuhaf karşılamamız gerekiyor. Asıl tuhaf olan durum budur. Biz önce insanız ve öncelliğimiz de önce insandır. Her inanca, etnik kökene saygımız var. Beklentimiz herkesin de aynı saygınlığı göstermesidir. Biz halkımızın mücadelesini vermeye devam edeceğiz, insanlığın mücadelesini vermeye devam edeciğiz, herkesin temsilcili olmak için çalışmaya devam edeceğiz. Bunu çabalarımızla ortaya koyacağız. Zaten toplum kimin ne olduğunu biliyor. Batman halkı dini bu eleştirileri yapanlardan daha iyi biliyor ve gereğini de yapacaktır”
Ardından söz alan Saadet Becerikli ise bu eleştirilere karşı;”Ben şeyh torunuyum bunu dile getirmiyorlar da diğer arkadaşımızı dile getiriyorlar. Bunları niyeti iyi değil. Karşımızdaki güçlerdirler ve ellerinde kalan son kozlarını bu şekilde kullanmaya çalışıyorlar. Bundan da başarılı olamayacaklar. Biz her dini ve görüşü temsil eden bir siyasi yapıyız” dedi. Milletvekili adaya Ayşe Acar Başaran da konu ile ilgili olarak yaptığı açıklamada; “bize bu konuda eleştiri getirenler Medine sözleşmesine dönüp baksalar durumu çok iyi anlayacaklar” dedi.
Öyle görünüyor ki demokrasi konusunda bütün renkleri barındırmayı başaran Halkların Demokrasi partisi bu alanda bir adım önde görünüyor. Yapılan din eksenli eleştiriler de politik alanda cevap olamamanın bir saldırısı olarak yorumlanabilir. Sahi bu eleştirileri yapanlara da soralım. Almanya’da bir kürdün milletvekili olması tuhaf karşılanmıyor da neden Batmanda milletvekili olması tuhaf oluyor. Daha elli yıl öncesine kadar biz bu insanlarla birlikte yaşamıyor muyduk? Onların atalarını bu politikaları yürütenler bu topraklardan haksız bir şekilde kovarken adalet neredeydi? İnsanlık neredeydi? Şimdi bu yanlış düzeltilmeye çalışılırken neden karşı çıkıyorsunuz? Kişisel çıkarlarınız bu halkın çıkarlarından, dini sömürme anlayışınız İslam dininin büyüklüğünden daha mı önemli? Siz Medine sözleşmesini yapanlardan daha mı ilerdesiniz?