Suriye'de gidişat sil baştana döndü gibi. Denklemdeki güçlerin durumları hızla değişiyor. Her tarafa korku ve ölüm yayarak saldıran DAIŞ çeteleri durduruldukları gibi artık geri püskürtülüyor. İşgal ettikleri yerler tek tek geri alınıyor. Bu durum sahadaki söz sahiplerinin masadaki konumlarını da doğal olarak değiştirecektir.

Cenevre görüşmelerinin başarısızlığına neden olan zihniyet kaybetmeye başladı. Bir kez daha görüldü ki sahadaki muhataplar masaya gelmediği sürece masadan olumlu bir karar çıkarmak mümkün değil.

Uluslar arası ve ulusal politikalar intikam ve hırslar üzerine inşa edilemez, edilmemelidir. Gerçekleri gizlemenin de bir anlamı yok.

Karmaşa dönemlerinden en karlı çıkanlar gerçekçi politikalar yürütenlerdir. Aksi durum kaybettirmektedir.

Türkiye Kürt meselesi nedeniyle Suriye politikasında netleşememekte ve yanlış mecralarda çareler aramaktadır. Bir yandan en yüksek makamlardan “Kürtlerin devleti vardır bu devlet Türkiye’dir” denilmekte öte yandan dünyanın hangi köşe ve bucağında Kürtler bir kazanım elde etmeye başlarlarsa müdahale edilmektedir. Bu politika ile başarıyı yakalamak mümkün değildir.

Suriyede olaylar baş gösterdiğinde dönemin başbakanı ve şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Suriye sorununun iç sorunumuz olduğu belirlemesi yapmıştı. Konu ile ilgili 9 Ağustos 2011 tarihinde yazdığımız yazıda şu belirlemeyi hatırlatmıştık: “Başbakan, Cumartesi düzenlenen bir iftar yemeğinde şu açıklamalarda bulunmuştu:  "Ama artık burada da sabrın son anlarına geldik ve bunun için de bu süreç içinde salı günü Dışişleri Bakanı'nı Suriye'ye gönderiyorum. Kendileriyle orada gerekli olan görüşmeleri yapacaklar. Bu görüşmelerde mesajlarımız artık kendilerine kararlı bir şekilde iletilecektir. Bundan sonraki süreç verilecek cevaba ve uygulamaya göre şekillenecektir. Çünkü biz Suriye konusunu bir dış mesele olarak, bir dış sorun olarak görmüyoruz. Suriye meselesi bizim bir iç meselemizdir. Çünkü bizim Suriye ile 850 kilometre sınırımız var, akrabalık, tarih, kültür bağlarımız var.”

İnsanın Allah Allah demekten başka aklına bir şey gelmiyor. Suriye bağımsız bir devlet iken ve yıllardır bizden bağımsız olarak yaşam sürdüğü halde nasıl ve ne zaman bizimle birleşti ve sorunları bizim iç sorunumuz olmaya başladı. Aslında başbakan heybeden konuşmuyor. Yapılan görüşmeler ve verilen vaatler böyle bir algılama yaratmış olmasın?

ABD’nin direkt temas kurma yerine neden bizim diş işlerini kullanmayı yeğlediğini de merak etmemek yakışmaz doğrusu. ABD dışişleri bakanı gece operasyonu ile talimatlar yağdıracak ardından biz elçi olarak Suriye’ye talimatlar yağdıracağız. Başbakanın açıklamalarından sonra Suriye’den gelen cevap tam da şamar niteliğinde olmuştur. Esad’ın danışmanı başbakana gerekli cevabi vermekte gecikmemiştir. Ne diyor danışman; SANA  haber  ajansına göre,  danışman Dr. Bouthina Şaban, Salı günü Suriye'ye gitmesi beklenen Davutoğlu’nun Şam’a “sert bir mesaj” götürmesi durumunda “Eğer Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Suriye’ye sert bir mesaj iletecek olursa sivillere, ordu ve polis üyelerine karşı silahlı terörist grupların acımasız öldürmelerini ve cinayetlerini kınamayan Türkiye’nin tutumu konusunda daha sert bir yanıt alır" diyor.( 09 Ağustos 2011Batman Çağdaş)

O günden bu güne köprülerin altından çok sular aktı. Meydana gelen gelişmeler üzerine Fırat’ın doğusunu kırmızıçizgi ilan eden bir politikamız oldu.Fırat’ın doğusu derken Türkiye’deki durumu değil Suriye’deki durumu kastediyoruz. Lakin bizimkiler sorunu iç mesele olarak gördüğü için ta oralara kadar gitmeyi meziyet sayıyorlar.  Gel zaman git zaman sene 2016’ya geldiğimizde Menbic operasyonu ile bu kırmızıçizgimiz yerle bir edildi. ABD’nin devreye girmesi ile buraya Demokratik Suriye Güçleri tarafından operasyon yapıldı ve devam etmekte. Bu durum karşısında da yine bir Dış işleri bakanlığı açıklaması yapıldı açıklama haberi şöyle: “Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, TRT Haber’de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çavuşoğlu özetle şunları söyledi.

“Obama’ya net bir şekilde söyledik” “Müttefiği olan Türkiye’ye sürekli saldırıda bulunan terörist gönderen, Ankara’daki saldırıların faili olan ve kamplarında terörist eğiten bir YPG/PYD ile terörle mücadele etme konusunda her zaman en önde olduğunu söyleyen bir ülkenin işbirliği yapması kabul edilemez.

Biz başından beri bu konuda farklı düşünüyorduk ve başta Obama olmak üzere düşüncelerimizi tüm muhataplarımıza çok net bir şekilde söyledik. Ama arazide bu işbirliğinin belli bir çerçevede halen devam ettiğini maalesef görüyoruz. Menbiç bölgesinin temizlenmesini ve bu bölgenin kapatılmasını en çok biz isteriz. Çünkü bu bölgeden en çok saldırı bize geliyor. Dolayısıyla sınırımızda bir terör örgütünün olmasını istemeyiz ama başka bir terör örgütünün de olmasını istemeyiz.

“Bir tane bile YPG’li istemeyiz”“O nedenle kuzeyden iki taraftan gidip temizleyerek Rakka’ya kadar gidilmesini istemiştik. Münbiç’e yönelik Suriye Demokratik Koalisyonu vardı. Onlar da olabilir dedik fakat içlerinde PYD’li varsa bunların da operasyon bittikten hemen ayrılması lazım dedik. Fırat’ın doğusunda YPG’liler lojistik destek vermek istiyorsa o ayrı ama özellikle operasyonlar bittikten sonra batısında bir tane bile YPG’li istemeyiz. ABD de bu konuda garanti verdi. Eğer sözünde durursa garanti verdi. Çünkü YPG/PYD gittiği yerlerde etnik temizlik yapıyor.”

Aslında ilk günden yapmamız gereken Suriye’deki sorunu iç meselemiz olarak görmek değil Kürtlere sahip çıkmaktı. Bu politika hem içerde hem de dışarıda bizi refaha kavuşturan ve bölgede güçlendiren yaklaşım olacaktı. Bu yapılmadı ve hem içerde hem dışarıda bu duruma düştük. İç meselemiz olmayan bir meseleyi evimizin içine taşıdık. Hadi hayırlı olsun!