Dünya politikasını izleyenler geçen haftanın Ortadoğu tartışmaları kapsamında Suriye üzerinden gerçekleştirilen tartışmalarla geçtiğini bilirler. Cenevre 2 konferansı ve ardından gerçekleştirilen Davos görüşmelerinde ortaya çıkan manzara üzerinde iyice düşünülmesi gereken konular.

Gelişen kapitalist dünya yeni dengeler oluşturuyor. Yönetim sistemleri ne olursa olsun dünyanın güçlü devletleri diğer devletler üzerindeki politik,ekonomik ve sosyal nüfuzlarını daha da artırmak için var güçleri ile mücadele etmekte ve bu güçlerini her alanda test etmektedirler.

Bazen denizaşırı ülkelere yönelmekteler, bazen dev savaş gemileri ile okyanus ve körfezlerde adeta kabadayılığa soyunmakta ve müdahalelerde bulunmaktalar. Bunun yetmediği veya gerekmediğini düşündükleri yerlerde ise iç karışıklıklar ve çatışmalar yaratıp bunların bir ucundan tutarak istediklerini yönetimlere kabul ettirmeye çalışmakta veya yönetimleri değiştirmektedirler.

Sonra da kendi yarattıkları sorunun çözüm melekleri olarak ortaya çıkmakta ve insanların yaşamlarının sürdürülmesi adına çözüm dayatmaları gerçekleştirip kendilerini barışçı güçler olarak ortaya koymaktalar.

Önemli olan başka bir konu da ortaya çıkardıkları kargaşaya müdahale ortamının sağlanması adına yüz binlerce insanın ölmesi ve milyonlarca insanın güç etmesi için de beklemekteler. Çünkü onlara göre uluslar arası bir müdahale için çok sayıda insanın ölmesi ve güç etmesi gerekiyor. Yoksa yardım mardım etmek de yok.

Bu savaşın son örneğini yanı başımızdaki Suriye’de görmekteyiz. Ortadoğuda Filistin meselesi hala çözümlenebilmiş değil. Yıllardır Filistinliler kendi topraklarında sürgün, kendi topraklarında mahkûm, kendi topraklarında ambargo altında yaşıyor. Liderleri, bireyleri, aileleri, değerleri yok ediliyor ancak ne hikmetse buraya bir çözüm gelmiyor. Filistini çözmeyen ve dikkatlerden kaçırmak isteyenler Arap baharı operasyonu ile ortadoğuya yeni bir şekil vermeye karar verdiler. Her ne kadar halkların talebi olarak ortaya çıktığı iddia ediliyorsa bu halkların yıllarca aynı koşullarda yaşadığını ve buna benzer hatta daha zor koşullarda yaşayan halklar olduğu halde kimsenin kılının kıpırdamadığı da bilinen bir konu.

Bu yeni formül operasyonlarında Sünni dini anlayışın hakim olduğu ülkelerde başarılı operasyonlar gerçekleştirilip yöneticiler alaşağı edildi. Mısırdan başlayan olaylar sırayla İrana kadar uzanan çemberde devam etti. Ancak iyi işleyen plan Suriyede bozuldu. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Birkaç kış kış, birkaç patlama ile kaçıp gideceği hesaplanan Beşar Esat yönetimindeki Baas rejimi beklentileri bozdu ve yerinde direnmeye devam etti. Aslında bu direnişin sebebi sadece Esat değil ona destek verenlerin ilerleyen düzenleme politikalarından rahatsız olan güçlerin müdahalesi.

Kim bu güçler derseniz Batı güçlerine karşı çıkan Doğu güçleri. Yani Rusya ve müttefikleri. Şii camiayı oluşturan güçler ve İran. Batı karşıtı olan Arap güçler vb.

Bu durum doğal olarak Suriyeyi uluslar arası güçlerin çatışma ringine dönüştürdü. Sahnede çatışma halinde olan her ne kadar yerel güler olsa da onların yönlendiren ve heveslendiren ringin kenarındaki güçler. Antrenör kılıklı güçler çok iyi bilmektedirler ki hangi savaşçı kazanırsa kazansın onlara hizmet edecek. Dolayısıyla yapmaya çalıştıkları çatışmanın süresini kendilerine göre ayarlamak ve kendilerine yarayacak olan sonuçla maçı bitirmek. Bu bazen maçın yarısında maçı iptal etmek olur, bazen maçın berabere bitmesini sağlamak olur, bazen rakiplerden birinin kazanmasını sağlamakla. Olur da kendi savaşçıları ringde kazanmaz ise o zamanda masa başı oyunları ile verilen hileli puanlarla zayıfı galip ilan etmek de olasılıklar içindi. Hak ve adalet adına atılan adımların da bazen bu masa başı oyunları ile ortadan kalktığını da belirtmek gerekiyor.

Mesele Suriye’de savaşın başlamasından itibaren en az insan kaybının olduğu ve gerçekten Baas yönetimi sırasında hakları kaybedilen ve vatandaş bile sayılmayan Kürtleri görmezden geleceksiniz ve görüşmelere davet etmeyeceksiniz sonra da yapılan çalışmaya çözüm çalışması diyeceksiniz. Cenevre 2 de tartışan Türkiye Dış işleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Suriye Dış işleri Bakanı Velid Mualli Davosta tartışan ise Türkiye dış işleri Bakanı ve İran Dış işleri Bakanı Cevad Zarif. Bu durum size tuhaf gelmiyor mu? Hele moderatörün işte Sünni- Şii tartışması demesine ne dersiniz?

Ortadoğu politikaları konusunda olup bitenleri yüzyıllar önce gören sanırım Ömer Hayyam olmuş. Dönemin olup bitenleri karşısında söylediği dörtlük günümüzde de yerini bulur mu bilmiyoruz. Sözü Ömer Hayyamın bir dörtlüğü ile bitirelim.

Gökte bir öküz varmış, adı Pervin;  
Bir öküz de altındaymış yerin.  
Sen asıl iki öküz arasında  
Tepişmesine bak şu eşeklerin!