Kadına yönelik şiddet hepimizin sorunudur aslında. Her şeyden önce insan hakkı ihlalidir. Bir tepki biçimi olan şiddet, daha çok zayıf insanların başvurduğu bir metottur. Acizliğin başka bir şeklidir.
Sadece ülkemizde değil dünya genelinde kadın şiddete maruz kalmaktadır. Neredeyse her gün kadına yönelik şiddet vakalarına tanık olmaya başladık. Buna rağmen bu sorunun çözümü noktasında ne yazık ki, ortak bir irade de henüz oluşturulamadı.
Yapılan bir istatistiğe göre, Ülkemizde her gün ortalama 5 kadın aile içi şiddet nedeniyle öldürülüyor. Acı olan bir diğer husus ise, bu cinayetlerin kadının en yakınındaki erkekler tarafından işleniyor olmasıdır. Ne zaman bir kadın cinayetiyle karşılaşsak, perde arkasındaki kişi yani cinayeti işleyen şahıs ya babası, ya abisi, ya eşi veya sevgilisi olduğu ortaya çıkıyor.
Evli her 5 kadından 2’ si fiziksel şiddete uğruyor, bu sayı daha fazlada olabilir. Bunlar resmi rakamlar. Bir de bilinmeyenler var. Kendisine yapılan şiddeti ‘Kimse duymasın, Aman ha! Çok ayıp’ deyip saklı tutanlar var. Özellikle bölgemizdeki sosyal doku nedeniyle kadın genellikle kendisine yapılanı saklı tutar. Devamlı sineye çeker. Evdeki şiddet genellikle gizlenir. Bu nedenle resmi kayıtlara pek yansımaz. Ne yazık ki, sesiz çoğunluğu oluşturan bu kadın kitlesi de sessizliğini bozmadığı sürece bu sorunun çözümünde de istenilen düzeye gelinemeyecektir.
Şiddet, her ne kadar fiziksel güç olarak algılansa da, sosyal ve psikolojik boyutuyla da bir hayli kabarık durumda… Sözlü veya psikolojik şiddete uğrayanların sayısı 5 kadından 4’nü aşmış durumda. Bu durumda şiddet neredeyse her kadının yaşamındaki acı bir gerçek.
Şiddetin yaygınlaşmasında toplumun kadına ve erkeğe biçtiği roller de etki etmektedir. Erkeğe kontrolcü, kadından sorumlu agresif bir rol verilirken, erkeğin bu tavrına karşılık kadına da, sessiz ve itaatkar bir rol biçiliyor. Hal böyle olunca şiddet uygulayan erkeğin mazereti de hazır oluyor. Erkek gözünü kırpmadan kadını vuruyor, sonra da ‘kendisini buna iten şeyin toplumun değer yargıları’ olduğunu söylüyor. Günlük yaşamın stresinden bunalan ve genellikle hemcinsi tarafından ezilen erkek, en yakınındaki kadına şiddet uygulamaya başlıyor ve kendini haklı gösterecek yüzlerce de neden buluyor.
Kadına şiddetin nedenleri her ne kadar çeşitli platformlara taşınsa da, ‘Kadın ve Erkek Arasındaki İktidar Mücadelesi, Mülkiyet ve Miras Hakkı Paylaşımı, Cinsel Sapıklıkların Zaaf Sapmaları ve Eylemleri, Örfi Hurafelerin Kadın Üzerindeki Yakıştırmaları, Rantın Kadın Üzerindeki Ekonomik Kullanımları’ gibi çeşitli başlıklarla konuşulsa da, bu sorunun çözülmesinde sistem ne yazık ki, zayıf kalmaktadır.
Şiddet uygulayan kişilerin psikolojik ve sosyolojik olarak tedavi edilmeleri gerekiyor. Kendinden zayıf gördüğü birine şiddet uygulamak zayıflıktır, acizliktir, zavallılıktır. Hele bir de şiddet uyguladığın kişi eşin, kız kardeşin, arkadaşın veya sevgilin ise bu bir hastalık değil de nedir? Zekâ gelişimini henüz tamamlayamamaktır.
2l.Yüzyıldayız ve çoğu zaman geldiğimiz noktayla övünürüz. Oysa dünyanın her yerinde kadınlar farklı şekillerde hala şiddet görüyorlar. Ve bu durumdan hepimiz az yada çok suçluyuz.
Şiddet fiziksel de olsa, psikolojik de olsa, sosyolojik de olsa kadının üzerindeki etkileri insani değildir. Nedeni her ne olursa olsun şiddet insan hakkı ihlalidir, zulümdür. Bu zulmü ve şiddetin her türünü şiddetle kınıyorum.