1 Kasım seçimlerini tamamlayan Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisinin istediği gibi tek partinin iktidarını sağlayacak çoğunluğu bir çatı altında topladı ve AKP’ye 317 milletvekili sağlayan bir sonuca ulaştı.

Bu seçimlerin tekrarlanmasında kamuoyuna sunulan gerekçe şüphesiz istikrarın sağlanmasıydı. Bu istikrar elbette siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarı kastetmektedir.

Ancak gelişmelere bakıldığında gerçekten sözü edildiği gibi bir istikrar dönemi yaşayıp yaşamadığımızı da görmemiz gerekiyor.

Türkiye 7 Haziran seçimlerinde gidilen süreçte çok zor bir süreç geçirdi. Bu zor sürecin geçirilmesinde elbette siyasi liderlerin kullandıkları sert üsluplar ve kutuplaştırıcı söylemlerin etkisi bulunmaktadır. Sayın cumhurbaşkanı başta olmak üzere siyasi liderlerin tamamı sert üslupla hitap etmeyi bir meziyet olarak gördüler ve tabanlarının radikalleşmesine neden oldular.

Tabi Türkiye genelindeki bu çatışmalı dil HDP üzerinde batıda baskı, doğuda tepki olarak gerçekleşti. Yani batıda vatandaşlar HDP seçim lokallerine saldırırken Doğuda Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde bu baskılara tepkiler ortaya çıktı. Bir de baraj meselesi gündemde olunca yaşanan bombalamalar ve diğer tetikleyici sebepler sonucunda ortam gerildikçe gerildi. Bu anlamda bakıldığında bir istikrarlı dönemde söz etmek pek mümkün değil.

7 Haziran seçimlerinin ortaya çıkardığı tabloyu ise iktidar partisi ve sayın cumhurbaşkanı kabul etmedi ve yeni bir seçime karar verildi. 1 Kasım seçimleri olarak tanımlanan bu seçimlerin hazırlık süreçleri de Türkiye tarihinde benzeri olmayan uygulamalarla geçti. Yaşanan olaylar nedeniyle siyasi partiler miting bile yapamaz duruma geldiler. Yoğun bir çatışma dönemi yaşandı ve ülke bu zor şartlar altında seçime götürüldü.

Bu seçimlerin siyasal ve sosyal maliyetinin yanında bir de ekonomik maliyeti oldu ve olmaya devam edecek. Asgari ücretlerdeki birkaç liralık artışın bile çok tartışıldığı bir dönemde yapılan askeri harcamalara ve seçim giderlerine bakıldığında ortaya çıkan maliyetin hiç de küçük bir değer olmadığı görülmektedir.

1 Kasım seçimlerinin maliyeti analistlere göre şu şekilde ifade edilmiştir; “Siyasi Partiler Kanunu uyarınca, son milletvekili genel seçimlerine katılma hakkı tanınan ve genel barajı aşmış bulunan siyasi partilere o yılki genel bütçe gelirleri ‘(B) Cetveli’ toplamının 5 binde 2’si oranında mali yardım sağlanıyor, bu oran genel seçim olursa 3 katına çıkıyor. 2015 yılı genel bütçe beklentisi yaklaşık 447 milyar TL. Biz de hesaplamayı bunun üzerinden yaptık. Bu hesaba göre barajı geçen partiler bu yardımı oyları oranında paylaşıyorlar. (Meclis’te temsil edilmeyen yüzde 5, partilere oyları oranında dağıtıldığında) AKP bu yardımın yüzde 43’ünü (154 milyon lira), CHP yüzde 26’sını (94 milyon lira), MHP yüzde 17’sini (62 milyon lira) ve HDP’de ilk kez yüzde 14’ünü hazine yardımı olarak alacak. Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) da 400 milyon lira ek ödenek sağlanacak. YSK bütçesi seçim olmayan yıllardaki YSK bütçesinden seçim olan yılları çıkarınca tahmini olarak hesap edilebilir. 2014 de iki seçim olduğu için bu rakam 600-700 bini bulmuş.”

Buna göre seçimin gider maliyeti 2 milyar liranın üzerine çıkıyor.

Tabi olay sadece bununla bitmiyor. Bir de savaşın ortaya çıkardığı maliyet var. Konu ile ilgili olarak yapılan araştırmalarda Eylül ayında Türkiyenin askeri harcamalarının miktarı 194 milyon 44 bin lira. Bu harcamaların çok değil bir ay sonra yani Ekim ayında 519 milyon 194 bin liraya çıktığı görülüyor. Tabi oran bununla bitmiyor bir de cumhurbaşkanı ve başbakanın kullanımında bulunan örtülü ödenekten yapılan 59 milyon 914 bin liralık bir harcama daha var.Bunu da eklediğinizde yaklaşık %300’lük bir harcama artışı söz konusu.

Bütün harcamaları yan yana getirdiğimizde son seçimlerin ekonomik maliyetinin bu ülkeye yaklaşık olarak 3 milyar liraya mal olduğunu belirtmek mümkün. Tabi bu arada yaşanan ve para ile ölçülemeyen can kayıpları ve yaralamaları da unutmamak gerekiyor.

Ülkeler askeri harcamaları için GSMH oranlarının yaklaşık yüzde 2,2’lik bölümünü harcamayı hedeflediklerinde bu oran makul karşılanıyor. Ancak bizde bu oranın bu gidişle daha da artacağı açık. Bu harcamaların artmasının nedeninin siyasetin çözümsüzlüğünden kaynaklandığını belirtirsek yanılmış olmayız.

Eğer siyasi liderlerimiz birbirlerini eleştirmek ve ezdirmek için sarf ettikleri gücü diyalog ve uzlaşı için kullanmayı becermiş olsaydılar. Yukarıda belirttiğimiz harcamaları yatırıma ve işsizliğe ayırma imkânına sahip olan bir ülke olacaktık. İşsizlik rakamlarımız da TÜİK’e göre %10,1 ve emek cephesi verilerine göre %17 olmaz daha aşağılarda kalırdı.

Sonuç olarak ekstradan yaşadığımız seçimin ülkemizi maliyeti ciddi bir rakamı teşkil etmektedir. Dileriz kurulacak olan tek parti hükümeti uygulamaları ile en kısa sürede bu kaybı telafi edecek uygulamalar yapar. Giden canları geri getirmek mümkün değil elbet ancak oluşturulacak bir barış ortamı ve istikrar sayesinde kayıpların kısmi telafisi mümkün olabilir. Bir daha seçim savaşları yaşamamak dileğiyle…