Bu millet kendi oyları ile bizzat sandığa giderek kendine bir cumhurbaşkanı seçti. Adı üzerinde cumhurun başı olan, herkese eşit duran ve herkesi kucaklayan bir makama olması gereken ortak ve yüksek makam. Sayın Erdoğan cumhurbaşkanlığı makamına geçtikten sonra daha toparlayıcı, daha kapsayıcı, daha kucaklayıcı bir kişiliğe bürünecek umudunda olanlar bu aralar son derece üzgün ve kaygılı bir durumdadırlar. Çünkü bizzat kendilerinin de söyledikleri gibi eski cumhurbaşkanları gibi davranmıyor ve farklı olduğunu her alanda ortaya koyuyor.
Her ne kadar anayasadaki yemin metnini okuyup sadakatle bağlı kalacağını söylemiş olsa da Sayın Erdoğan’ın kafasında başkanlık rejimi geçiyor ve öyle görünüyor ki kendini fiili başkan olarak görüyor. Sadece fiili başkan kalmakla kalmıyor aynı zamanda kendini taraf olarak sunmaktan da geri durmuyor.
Şimdiye kadar zatı âlilerinin ortaya çıkan konuşmalarından kaset kayıtlarından laiklik ile bir sıkıntısı olduğunu biliyorduk ancak son olarak yaptığı konuşmalardan sonra daha evvel eleştirdiği birçok zatla aynı kulvara geldiğini görmek de ilginç geliyor doğrusu.
Bize bu yazıyı yazdıran sayın cumhurbaşkanının “polisimiz kalkıp da adam mı öldürdü” sözü oldu. Gazetelere yansıyan konuşma aynen şöyle: “Eğer Gezi olayları bastırılmamış olsaydı Türkiye acaba bugün nerede olurdu? Bu sorunun cevabı Mısır'da verildi, Ukrayna'da verildi. Mısır'da 18 yaşındaki Esma kurşunlanarak orada şehit edildi. İşte Rabia denilen olay kökü itibariyle o ve çok önemli. Bu hareket bir kenara konulamaz. Dünyada da demokrasiyi savunduğunu iddia edenlerin bunlara sahip çıkmak suretiyle ne kadar anti-demokratik oldukları ortaya çıkıyor. Ferguson olayları, Arizona'daki olaylar, elinde silahı yok, adamı yatırıyorlar yere ve kafasını yere vurup nefessiz bırakıp öldürüyorlar. Silah filan, molotof yok... Bizim burada polisimiz kalkıp da vatandaşı mı öldürdü, silah mı çekti? (CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu eleştirerek) Kadıköy'den başlayıp Taksim Meydanı'na gelen zat, oradaki 12 ağacın yeri değiştirildi, kesilmedi. Ama Yalova'daki ağaçlar kesildi. 250'yi aşkın ağaç kesildi. Ağaç değil mi? Neredesin sen, nerede çevreciler, nerede o Taksim'de yürüyenler. Asırlık ağaçlar kesildi, neredesiniz tencere-tavacılar konuşun bakayım. Bazıları diyor ki 'Ya Cumhurbaşkanı bunlara cevap verir mi?' Ben alışılmış cumhurbaşkanı değilim, olmadım, olmayacağım.”
Oysa bizler vatandaşlar olarak Berkin elvan gibi onlarca gencin polis kurşunları ile vurulduğunu biliyoruz. Yargılamalar da adli makamlarda devam ediyor. Sayın Erdoğan ya bunları adamdan(!) saymıyor ya da algısı bildiğimizden çok farklı. Ancak yakın siyasi tarihimizi bilenler bu durum karşısında pek şaşırmayacaklardır. Sayın Erdoğan’ın zaman zaman eleştirdiği Sayın Demirel’in de buna benzer önlü bir sözü var. Kahraman Maraşta 100’e yakın insanın katledildiği dönemde 24 Aralık 1978’ deki basın toplantısında Sayın Demirel’in; "bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz, böyle bir şey söylemiyorum, devlet cinayet işleyenin yakasına yapışmak zorundadır" ünlü sözünü söylediği belirtilmektedir. Aradan geçen yıllardan sonra şimdi de sayın cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Polis kalkıp da vatandaşı mı öldürdü” diyor.
Gezi olayları sırasında Berkin Elvan, Abdullah Cömert, Ethem sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Mustafa Sarı, İrfan Tuna, Ali İsmail Korkmaz yaşamını yitirenler arasında sayabileceğimiz kişiler. Bu olayların dışında yine polis kurşunu ile öldürülen Şervan Kurt başta olmak üzere onlarca gencimiz var.
Bütün bu olaylar yargıya intikal etmiş olan olaylardır. Yargılamanın sonucu elbette bu yurttaşlarımız geri getirmeyecek. Ancak bu sonuçlar da bize bir şeyler göstermek zorundadır. Hele hele bu ülkenin cumhurbaşkanı makamında oturanların söyleyeceklerine dikkat etmeleri gerekmektedir. Bir gün bir çocuk çıkar ve kral çıplak der.
Sonuç olarak ben alışılmış cumhurbaşkanı değilim demekle değişim olmaz. Değişim için önce Anayasanın değişmesi gerekiyor. Önce ülkeye demokrasinin gelmesi gerekiyor. Her vatandaş konuşurken, davranırken ne zaman kendini cumhurbaşkanı kadar özgür hissedebiliyorsa o zaman sayın cumhurbaşkanının farklı olma hakkı da doğar. Ama bu farklılık sadece kendisine özgü kalırsa korkarım o makamın ismi farklı algılanmaya başlar!