Farkında mısınız bilmiyorum ama yavaş yavaş kürt sorununun varlığından ziyade kürt sorununun kimin sorunu olduğuna doğru giden bir tartışma sürecine girmiş bulunmaktayız. Her ne kadar değişik konuşmalarda sayın Başbakan kürt sorunu yoktur kürt vatandaşlarımın sorunu (meseleleri) vardır söylemleri olmuş olsa bile bu söylemin yanlış anlaşıldığı veya yorumlandığına yönelik açıklamaları da mevcuttur.
Gelinen aşamada hiçbir Türkiye cumhuriyeti vatandaşı Kürtlerin varlığını inkar etme gayreti içine girmiyor. Yani Kürtlerin varlığı ve bu devletin vatandaşlığı konusundaki inkarcı zihniyetin kaybettiğini rahatlıkla söylemek mümkündür. Ancak sorunun tespiti ve varlığın ikrarı ne yazık ki sorunu ortadan kaldırmıyor. İnkârı ikrar etmek beraberinde inkardan kaynaklı sıkıntıların aşılmasını sağlamayı da getirmek durumundadır. Bunu sağlayamadığınız zaman ortaya konan ikrarın manayı harbiyesi bulunmamaktadır.
İşte tıkanıklık olarak görülen da tam bu aşamada ortaya çıkmaktadır. Eğer bu ikrar yıllarca süren silahlı bir mücadele veya çatışma sonucunda kabul edilmemiş olsaydı. Bugün sürdürülen politik açılımlarla sorunu rahatlatma ve aşma imkanı çok daha rahat olacaktı. Zaten ikrar ile iştigal eden kesimlerin yaptıklarının neden anlaşılmak istemediğini söylemelerinin nedeni de budur.
Sorunu gördük, inkarı önledik ve gereğini de yavaş yavaş yapıyoruz daha ne istiyorsunuz manasına gelen açıklamaların yeterli görülmemesi anlaşılamıyor.
Somutlaştırırsak Kürtler vardır dedik, dillerini basın yayın araçlarında kullansınlar dedik hatta TRÜ 6 te Kürtçe yayın da yaptık ama hala neden Kürtlerin tamamı bizi desteklemiyor diyen iktidarın sitemi kendi bakış açısı ile anlaşılırdır. Burada unutulan mesele veya görünmek istenmeyen gerçek şuradadır. 
Ülkemizde kürt meselesini inkardan ikrara kadar getirenlerin dışlandıkları bir süreci işletmek ülkede sorunun başka türlü sürmesine zemin hazırlamak anlamına geliyor.
Tam da bu noktada çelişki ortaya çıkıyor. Kürt sorunu benim sorumundur diyen başbakan ile Kürtlerin var olduğunu kabul ettirdiğini söyleyen Kürt muhalefettin Kürt sözcülüğü iddiası…
Her iki kesimin de söyledikleri doğrudur. Yani Hükümetin Kürt sorununun veya kürt  vatandaşların varlığının devlet yönetimindeki algılanış biçimini değiştirdiğini kabul etmek gerekir. Atılan adımların yönlendirici ve yetersiz olmuş olması bu gerçeği göz ardı etmez. Bu konu diğer partilerin geçmişte attıkları adımları ile kıyaslandığında fark daha net olarak ortaya çıkmaktadır.Buna iktidarın kendi Kürtlerini yaratması dense de yapılmaya çalışılan bir şeylerin varlığı ortada.
Ancak!
Belirttiğimiz bu gerçekliliğe rağmen Ülkede Kürt sorununun varlığının kabulünü sağlayan ve bunun için akla gelebilecek her türlü bedeli ödemiş olan Kürt muhalefeti yok sayıp bu konuda bir yere varmanın imkanının olmadığını da kabul etmek gerekir.
Türkiye’de Kürt meselesini çözmek isteyen güç veya güçlerin bu gerçeği görmeden, dikkate almadan ve muhatap kabul etmeden çözüme ulaşmalarının imkansız olduğu artık görülmelidir.
Evet, Kürt meselesi elbette ülkeyi idare eden hükümetin sorunudur ve olmalıdır da ancak hükümet bu kadar kapsamlı olan bir sorunu, meseleyi gündemleştirip kabul ettirten muhalefeti dikkate almadan çözemez.
Sağlıklı çözüm meseleyi kendi meselesi olarak gören hükümet ile bu konuda bölgede etkin güç ve temsilliyet olan Kürt muhalefetin uzlaşmasıdır. Bunun başka da sağlıklı yolu yoktur. Kürtleri kabul eden hükümetin Kürt muhalefetini kabul etmemesi çelişki yaratmaktadır.
Kürt sorunu benim sorunumdur diyen iktidarın Kürtlerin sorunları kendi sorunları değildir deme gibi bir çelişki içine girmesi mantıksal bir model olarak görünmez her halde…