Önümüzdeki Pazar günü yani 1 Kasım 2015 tarihinde ülkenin geleceğini belirleyebilecek çok önemli bir kararı vermek üzere sandık başına gideceğiz. Bu seçim birçok yönüyle Türkiye’de ilkleri içerisinde barındıran bir seçimdir. Bu da seçimin önemini artırmaktadır.

Bu seçimi bu kadar önemli kılan nedir?

Bu seçimi bu kadar önemli kılan mesele geleceğimizi belirleyebilecek bir seçim olmasıdır. Çünkü gerek ülke içinde uygulanacak politikaların belirlenmesinde gerekse dış politikanın izlenmesinde 1 Kasımda ortaya çıkan tercihlerin sonucu etkili olacaktır.

Ülkeyi savaşa da barışa da götürecek olan bu seçimde vereceğimiz karardır. Ülkede parlamenter demokratik sistemin yürüyüp yürümeyeceğine ilişkin kararımız da ortaya çıkacaktır. Mesele sadece tek partinin iktidara gelmesi ile sınırlı değil, mesele sadece tek partili hükümetin getireceği istikrar meselesi de değil. Mesele bütün yönleri ile ülke kaderinin belirlenmesidir. Bu nedenle bu seçim bir kader anı’dır.

Türkiye’de eğer demokrasiden yana olan, çoğulculuktan yana olan politikaları benimseyenler etkili bir sonuca ulaşamazlarsa bizi bekleyen olguların tatmin edici olmadığını belirtmek gerekiyor.

Bununla ne demek istediğimizi biraz daha açmaya çalışalım; Türkiye’ye huzuru ve barışı getirecek, eşitlik ve kardeşliği hakkıyla yerine getirecek hangi siyasal parti destek görürse bu bizleri sevindirecektir. Ancak ne yazık ki son dönemde yaşadıklarımız ülkeye kamplaşmaya götürmekten başka bir işe yaramamıştır. Türkiyenin batısında demokratik çevreler ile muhafazakâr iktidarın yandaşları arasında bir mücadele var. Yine paralel yapılanma diye adlandırılan fethullahçı kesimlere yönelik bir kampanya yürütülüyor. Doğu yakasında ise Kürtleri ve değerlerini yok sayan önemsemeyen ve dikkate almayan bir anlayış sürdürülmektedir. Elbette buna gerekçe olarak ortaya konan PKK ile mücadeledir ancak uygulamalar ile iddialar farklılaşıyor. Çünkü bu kılıf adı altında seçilmiş siyasal temsilciler olan Belediye başkanları ve meclis üyeleri tutuklanıyor, görevlerinden uzaklaştırılıyor ve bin bir türü denetime tabi tutuluyorlar. Dağlarda operasyonlar aralıksız sürdürülüyor, bölgenin büyük bölümü güvenlik alanı ilanları ile insanların girişine yasaklanıyor. Güvenlik gerekçe gösterilerek seçim sandıklarının yerleri değiştiriliyor veya birleştiriliyor. Bütün bunlar hayra alamet olmayan gelişmeler.

Bundan daha önemli bir mesele de Türkiye’de siyasi partilerin neredeyse miting yapamayacak hale gelmesidir. İktidarın birkaç bölgede yaptığı mitingler dışında muhalefetin doğru dürüst miting yapamadığını belirtmek gerekiyor. Hele hele ülkede %13 gibi bir oy oranına ulaşmış olan HDP ülkenin hiçbir yerinde miting yapamadı.

Nedeni açık.

Çünkü düzenledikleri mitingler saldırıya uğruyor. Çünkü liderleri suikasta uğramakla tehdit ediliyor. Çünkü kitlelerinin içinde bombalar patlatılıyor.

Yani özetle halkın tercihi olmayan bir seçimi gerçekleştirmekteyiz. Ancak buna rağmen kararı veren halkımız olacaktır. Halkımızın bu koşullar altında bile sandığa giderek doğru kararı vereceğini olan inancımız tam. Çünkü bizi ayakta tutacak olan temel, cumhuriyet ve demokrasidir ve buna bağlılık da sandığa giderek oy kullanmaktır.

Bu seçim kader anı niteliğindedir. Çünkü Bu seçimde ortaya çıkacak olan sonuca göre oluşacak olan hükümet vatandaşın tercihleri doğrultusunda hareket etmek zorundadır. Türkiye içerde ve dışarıda çok önemli sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır. İçerde ve dışarıda mevcut olan sorunların silahla çözümlenmek istenmesi veya silahta ısrar edilmesi durumunda ülkenin geleceği konusunda endişelenmek gerektiğini belirtmemiz lazım. Eğer silahların susması ve sorunların demokratik siyaset yoluyla çözümlenmesini istiyorsak o zaman tercihimizi bu yönde kullanmamız gerekmektedir. Çünkü sürdürülmekte olan politikalar nedeniyle ne dışarıda bir dost ülke ve komşu kaldı ne de içerde bir huzur ve barış ortamı. Hepsinden önemlisi son altı aylık süreçte yaşananlar nedeniyle geleceğe olan umudumuzu yitirmeye başladık. 13 Yıllık AK Parti iktidarında gelinen noktadaki bütün kazanımlar son bir yıl içinde ortaya çıkan uygulamalar nedeniyle tuzla buz oldu.

Çözüm buzdolabına kaldırıldı.

 Savaş uçakları havalanmaya başladı.

Ülkenin içine ve dışına bombalar yağdı ve ölümler ülke geneline postalandı.

Çıkarılan iç güvenlik yasaları ile vatandaşlar potansiyel suçlu haline getirildi.

Güvenlik adına çıkarılan yasalar ve yapılan uygulamalar en fazla güvenliğe olan güveni zedeledi.

Bu olumsuz girdaptan kendimizi ve ülkemizi bir an önce çıkarmamız gerekmektedir. Bunun ilk adımı da 1 Kasımda sandık başına giderek ülkenin geleciğini şekillendirecek oyumuzu kullanmamızdır. Bütün vatandaşların aynı partiye oy vermesi mümkün değil ancak kullanılan her oy demokrasiye verilen bir destek olacaktır. Bu tercihlerin yönünün barıştan ve demokrasiden yana olması elbette sevindirecek olan tercihtir.

Bu nedenle oyumuzu kullanmamız çok önemli bir görevdir. İnadına barış, inadına demokrasi, inadına eşitlik, inadına huzur, inadına kardeşlik diyenlerin daha çok çaba göstermeleri gerektiği açıktır. Çünkü bu seçim savaş ile barış arasında bir tercihi ortaya çıkaracaktır.

Gönlümüz ve gücümüz barıştan yana olsun.

Seçim ülkemizi hayırlı olsun.