Türkiye 1 Kasım seçimlerine giderken vatandaşların siyasilerin psikolojik baskısı altında olduğunu belirtmek yanlış olmaz. Çünkü her siyasal parti kendi programını kabul ettirmek ve desteğini arttırmak için elinden gelen çabayı gösteriyor.

Bu partilere bakmakta fayda var.

AKP tek başına iktidarı yürütmek için elindeki bütün kozları ortaya dökmüş vaziyette. Hatta yeterli olan 276 sayısına ulaşmak için daha önce uyguladığı halk tabanlı politikalarını da bir kenara bırakmıştır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde feodal kökenli adaylara yönelmesi bunun somut işareti olarak karşımızda duruyor. Ancak yapılan değişiklik sadece bununla sınırlı değil. Her ne kadar Anayasa gereği bir seçim hükümeti var denilse de iktidarda olan ve halen hükümeti yürüten güç Adalet ve Kalkınma partisidir. Başbakan da, Cumhurbaşkanı da, Bakanlar kurulunun bağımsız ve bağımsız olmayan üyeleri de AKP çizgisinde olan insanlar. Bunu inkar etmenin de gizlemenin de mantığı yok.

AKP politikasında görünen başka bir değişiklik ise Kürt oylarından vazgeçildiği ve daha çok milliyetçi muhafazakâr oylara yönelindiği gerçeğidir. Bu gerçekliğin somut göstergesi ise tekçi zihniyetin ön plana çıkarılmasıdır. Ümmetçi bir anlayışa destek veren ancak teklikte bu kadar direnen başka bir yapılanma var mı bilemeyiz.

Türkiye gibi çok kültürlü bir ülkede tekçi zihniyeti dayatmak ne kadar sonuç alıcı olur tartışma konusu.

AKP’nin iktidarı döneminde gerçekleştirilen başarılı çalışmalardan birisi de duble yollardı. Eskiden tek yoldan oluşan karayollarında sık sık kazalar meydana gelmekteydi. AKP bu yolların düzenlenmesi ile işe başladı. Türkiye’de duble yol uygulamasına geçti ve başarılı sonuçlar alındı. Artık yapımı gerçekleşen duble yollarda korkusuz bir şekilde seyahat etmek mümkün. Sadece direksiyona hakim olmak yetiyor. Eskiden böyle miydi? Hayır direksiyon hâkimiyeti tek başına yeterli değildi. Çünkü “Tek” yolda çift yönlü trafik vardı ve hatalı bir solama ölüm demekti. Ama yollar “Tek’ten” çift’e çevrilince rahatlık ortaya çıktı. Bu nedenle duble yol uygulaması takdir ile karşılanan bir uygulama oldu. Demokrasi de öyle bir şey tekliği kaldırmaz tehlikeli görür. Demokrasiyi geliştirdiğiniz de tekli yapıdan vazgeçtiğinizde tıpkı duble yollardaki rahatlık gibi ülke yönetiminde de bir rahatlama hissedersiniz. Tabi bunu yapmak için tek adam iktidarına da bir dizayn vermek zorunlu.AKP’de çıngırağı kedinin boynuna kim takacak bilemeyiz ama takan eğer kurtulursa kendisi ile birlikte ülkeyi de kurtaracak orası net.

Cumhuriyet Halk partisi demokrasiye sahip çıkmaya çalışan ancak siyasi politikasını netleştirmekten çekinen bir tavır takınıyor. Oysa Türkiye’de böylesi bir dönemde demokrasi, İnsan Hakları, laiklik ve eşitlik konularında sağlam temelli siyasetler izleyen partilerin yükseliş göstermesi mümkün. Kılıçdaroğlu’nun başında bulunduğu CHP’de bir takım değişikliklerin varlığın inkar edilemez. Ortayolcu ve ılımlı bir politika izliyor. Ne ulusalcıları kızdırmak istiyor ne de muhafazakârları ürkütme peşinde. Ekonomi programını ön planda tutarak işi götürme eğilimde yavaş gitse bile başarı bir çıkış çizgisi izlediğini kabul etmek gerekiyor. Ancak Kürt seçmenin oylarını toplamaktan hala çok uzak bir noktada. Demokratik yapıları dışındaki konularda Kürt sorununda son zamanları saymazsak AKP’nin çok gerisinde bulunuyorlar.

MHP’nin yapısı da tavrı da beli. Irkçı temele dayandırdığı politikalarını sürdürmekte ısrarcı duruyorlar. Yok sayma ve devşirme mantığı hakimiyetinde yollarına devam ediyorlar. Böyle davrandıkça da azalma eğilimi gösteriyorlar. Temel öncelikleri farklı bu siyasal partinin.

Ve HDP.  Hakların Demokratik partisi son dönemde Kürtlerin Türkiyelilik çatısı altında özgürlüklerini koruyarak yaşamalarını ön plana alan siyasal parti. Bunu gerçekleştirirken veya gerçekleştirmeye çalışırken ülkede bulunan bütün farklılıkları bir araya toplamayı deniyor. Bunu somut olarak seçtirdiği milletvekili listelerinde de ortaya koyuyor. Şu anda barındırdığı farklılıklarla üstelik herkesi kendi kimliği ile kabul ederek oluşturduğu yapı Türkiye mozaiğini ortaya koyan bir görüntü sergiliyor. AKP’den farkı bu noktada ortaya çıkıyor. Birincisi herkesi kendi kimliği ile kabul ederek bileşenlerine katıyor. İkincisi bunu yaparken demokratik ilkelere göre hareket ediyor. Demokratik, laik cumhuriyet yapısı ile sorun yaşamıyor yani rejimi değiştirmek gibi bir tartışmanın da içine girmiyor. Tekçi zihniyeti kabul etmiyor. Yönetimini ve başkanlığını “eşbaşkanlık” sistemine göre uyarlayan tek parti.

Ekoloji, kadın, azınlık hakları, ayırımcılık, eşitlik gibi konularda AB standartlarını hedefleyen tek siyasi parti görüntüsü çiziyor. Bu nedenle de büyük destek görüyor. Eğer Türkiye’de silahlı çatışmalar olmasa ve bu partinin programını ülkenin bütün bölgelerinde anlatma imkânı olursa ilke etapta Ana muhalefet partisi olmaya hedef bir parti gibi görünüyor.

Sandığa giderken seçmenin bunları göz önünde bulundurmasında fayda var. Bir ülkede istikrar çok önemlidir ancak istikrarın sadece tekçi bir zihniyetle sağlanmadığını birçok ülkenin koalisyon ve paylaşımcı yönetimlerle istikrar içinde yürüdüğünü de bilmek gerekiyor.

İstikrar vatandaşların yönetimlerden korkmadıkları ve güvendikleri ortamlarda sağlanan bir olgudur.

Türkiye için önemli olan istikrar demokrasi, eşitlik ve özgürlüklerdeki sağlam duruştur. Bu nedenle inadına demokrasiyi savunmak gerekiyor. Demokrasimizi kaybedersek her şeyimizi kaybeden bir toplum oluruz çünkü.