İnsanların arasına maddi olarak engel koymak için genellikle duvarlar örülür. Bu duvarlar bazen ülkeleri ikiye bölmek, bazen düşman saldırılarına karşı koymak için inşa edilir. Duvarlar özgürlüklere, birleşmelere karşı çekilen setler olduğundan onları yıkmak, onları aşmak da hep birilerinin ideali olmuştur.

            Bu duvarlar sayesinde belki birileri kendilerini bir süre başkalarından koruyor olabilir, ama bu duvarları inşa edenler hep korku ile yaşamaya da devam ederler. Çünkü onların ördükleri maddi duvarların hürriyet âşıkları tarafından mutlaka bir gün aşılacağını bilmektedirler.

            Nitekim bu duvarların ömrü pek uzun olmuyor. Değişimin önünde direnemiyorlar ve gün gelir yerlerinde yeller esiyor.

            Ancak bu duvarları inşa edenlerin zihinlerindeki önyargı duvarlarını yıkmak pek kolay olmuyor. Dünyada meydana gelen hiçbir değişim ve gelişme onları bu derin uykularından uyandırmaya kâfi gelmiyor.

            Her yeniliği ve değişimi kendi saltanatlarının bitmesine bir neden olarak gördüklerinden, bu değişimin başkaları tarafından da algılanmasını engellemeye çalışırlar. Kendilerine uyanların zihinlerini de bulandırmaya çalışarak yalnız olmadıklarını ve haklı olduklarını ispatlamaya gayret ederler.

            Demokratikleşme sürecinde bu tür olaylara epeydir tanık oluyoruz. Büyük bir tutuculuk ve bağnazlıkla ülkenin önünü açmaya çalışanları ihanetle itham edebilmektedirler. En basit insan haklarının yerine getirilmesi olayını bile başka amaçlara kanalize edebilmektedirler. Bunu yaparken başkalarının fikirlerini kendilerine kalkan edebilmekte, onları kendi amaçları için rahatlıkla istismar etmekten geri durmamaktadırlar.

            Bağımsız ve hür fikirlerin tartışıldığı mecliste bile kendilerini kendi fikirleri ile değil, arkasına sığındıkları ama gerçekte fikirlerini anlayamadıkları önderlerinin fikirleri ile temsil etmeye çalışmaktadırlar.

       Peki neden böyle yapmaktadırlar?

      Acaba gerçekten ülkelerini ve devletlerini çok sevdiklerinden mi, yoksa bu ülkede yaşayanlara verecek bir şeyleri olmadığından mı?

      Bunların halkın mutluluğa ve refaha kavuşması gibi bir dertleri olmadığı gibi aksine ülkede meydana gelecek bütün huzursuzluklar da bunların hoşuna gitmektedir. Lakin rüzgâr ekenler daima fırtına biçmişlerdir.

      Vicdanlı ve pozitif düşünebilen hiç kimsenin demokratikleşme açılımına karşı olması düşünülemez. Kafasının bir köşesinde gizli niyetleri olmayan herkesin iyiliği ve güzelliği desteklememesi mümkün değildir. Dolayısıyla bunlar ya rol yapıyorlar ya da gerçekten insani melekeleri dumura uğramıştır. Öyle ya insanların ölmesini, çocukların yetim eşlerin dul kalmasını, milyarlarca liranın heba olmasını kimler isteyebilir?

      Onlar beyinlerindeki duvarları sağlamlaştırmaya devam ededursunlar, gözyaşı ve acıları dindirmek için gecesini gündüzüne katarak çalışanlar da vardır ve onlar kınayıcının kınamasından korkmadan doğru bildiklerini yapmaya devam edeceklerdir.