Bilirsiniz, mahallenin horozu diye geçinen “kabadayı” aslında her yerde değil, daha çok çiftliğinde öter. Etkisinin kapsama alanı içerisinde,  koyduğu kurala uygun kendine göre bir racon keser. Aynı şeyi kendisinin de yaptığının farkında olmayarak, kazara bir başkası mahallenin tavuğuna “kışt” dedi mi, maazallah ve alimallah!
                Çünkü,  dedik ya; kabadayı kendisini sadece hanesi halkından sorumlu tutmaz; mahallenin namusu da ondan sorulur. Suriye’deki hadiseler var ya, onunla ilgili,  olağandan büyük bir kafası  olan Hariciye Vekilimize gazeteci soruyor, o da yanıt veriyor: “Kamuoyunda bazı provokatif yaklaşımlar var. Sanki Türkiye Batı bloku adına Suriye’ye bir gündemin parçasıymış gibi davranılıyor. İhale bize kaldı demek olmaz. Çünkü bölgenin ihalesi zaten bizimdir. Kimseden bu konuda nasihat almayız. Bizim için bir güvenlik sorunu olduğunda Suriye ile gerektiği takdirde ‘savaş’ dahil her türlü senaryoya hazırız.”
                Komşularla “sıfır problem” nazariyesinin kurucusu olarak makama gelen Bakan, maşallah ve şükür;  ülkenin “barışık” yaşadığı bir komşu bırakmadı!
                Son iki yıldan beri Kürtler için ülkeyi neredeyse bir “açık cezaevi” haline getirdiğinin farkında olmayarak, düne kadar “kardeşim” dediği, neredeyse ülkenin ortak sınırlarını ortadan kaldıracak denli sarmaş dolaş kuzu dolması olduğu Suriye ile savaşın eşiğine eşiğinde şimdi ülkemiz adına AKP.
                Neden? Diktatoryal bir sistemin, halkının demokratik taleplerine yanıt vermemekte direndiği, bu istemde bulunan kitleleri “şiddet”le bastırdığı için (!)
                AKP devleti açısından görünürdeki “gerekçe” bu.
                Fakat gerçekten “hakikat” bu mu?
            Bu kadar küçülmüş olan dünyamızda bu gün artık hiçbir ülke kendi halkını baskıladığında, “Bu benim iç meselemdir, kimse karışamaz, diyemez,” deniyor.
                Laf!
              Keşke öyle olsaydı, ama değil.
                Büyük balığın küçük balığı yuttuğu bir dünyada, hadiselere,  hümanizmanın yumuşatan ilkeleriyle mi yoksa çoğunlukla militarist ülkelerin bekası ya da “yüksek çıkarları” gözetilerek mi çözüm bulmaya çalışılıyor, asıl ona bakmak lazım.
                Yakınlardan bir iki örnek: Suriye, babadan oğla geçen “monarşik” bir yönetim tarzı. ABD Esed rejimine karşı demokrasi “ihraç” ediyor ya, Eyvallah!  Nasıl olsa demokrasi yolunda Irak hal yoluna girdi (!), şimdi sıra Suriye’de. İyi de, hemen yanı başında ceza niyetine kadınların diri diri mezara konulduğu Suudi Arabistan gibi iğrenç bir “diktatörlüğün daniskası” bir başka rejim neden görmezlikten geliniyor, her bir yanından dolar fışkıran bu ülke,  yoksa dünya demokrasi haritasının dışına mı düşüyor?
              Mesela Ürdün, Kuveyt gibi örnekler daha mı “çağcıl”?
                Onlara ses çıkaran yok. Çünkü yandaş olma ya da petrol meselesi..
                Bırakın siz “çifte standart”ı, bu meselelerde “ölçü”nün haddi hesabı yok.
                Türkiye şu sıralar “kardeşim” dediği  Suriye’ye dikleniyor dedik. Neymiş,  oğul Esed kitlelerin reform isteklerine karşı ayak sürüyormuş. İçinizde merak edeniniz olmuş mu acep, bu “İslamî kitle”lerin yerine (ABD’nin de fit olduğu ılımlı ve yandaş bir İslamî rejim),  sözgelimi “demokratik sosyalizm” için mücadeleye tutuşmuş olsalardı AKP iktidarı, bu  “demokrasi aşkı” uğruna, evrensel-demokratik ilkeler adına bu gün olduğu gibi yine Suriye ile savaşı göze alabilecek kadar bu halk muhalefetine “destek” çıkar mıydı?
                Soruyu bir başka şekilde soralım: Ortalık sıcak,  karışık ya şu ara,  Suriye’de. Sular duruldu diyelim. Varsayalım ki şimdikinin yerine,  Batı’nın istediği “çağdaş” bir sistem kuruldu ve bu yeni rejimde Kürtlere şimdikinden “farklı” yeni bir “statü” verilecek olsun, acaba TC şimdi olduğu gibi bu “Yeni Suriye”yi bağrına basacak mı?
                Yanıtı merak edilmeyecek denli açık bir sorudur bu aslında.
                Şimdi çıkmış nağme yapıyor, kafası olağandan büyük Diş İşleri Bakanımız suret-i haktan görünerek, mahallenin horozu hüviyetinde, “Bu işin ihalesi zaten bizim..” diyor.
                Hangi ihale?
                Kan revan içindeki Ortadoğu’ya esenlik gelsin diye mi, yoksa, “Karışan ortalıktan ne kapa bilirim”in hesabı mı?
                Bir lokmada yutulacağı düşünülen Suriye kralı dün TC’ye postasını attı: Benden daha temiz değilsin, sen önce kendi “iç”ine bak, daha fazla ileri gidersen düşmanlık döner seni bulur! Dedi.
                Mahallenin bekçiliğiymiş, ihale, mihaleymiş, dinlemedi..
              Yemedi anlayacağınız.