Dış işlerimiz ile iç işlerimizde bu ara inanılmaz derece bir hareketlilik söz konusu. Afrika zirvesi, AB toplantıları, Avrasya ittifakı, Suriye ve İran ile ilişkiler ve ABD ile olan ilişkilerdeki hareketlilik kimsenin gözünden kaçmıyor sanırız.

Ortaya çıkan görüntü ilk etapta “Yurtta Sulh cihanda sulh” felsefesinin dış boyutu olan cihanda sulh bölümünün hareketliliğinden söz edebiliriz. Olay ilk etapta karmaşık görünebilir ama fotoğrafın parçalarını bir araya getirdiğinizde aslında ne yapılmaya çalışıldığını nasıl bir oyunun içine girildiğini de görmek mümkün. İşin başında belirtelim bu kadar çetrefilli bir dış politika ateş çemberi gibi bir durum ortaya çıkarabilir.

Dış politikada aktif olmak sınır komşularımız ile barış içerisinde sorunlarını çözen bir devlet olmak ekonomik ve sosyal ilişkileri geliştirmek elbette arzu edilebilir bir durumdur. Ancak bu planlamaları alternatifler yaratmak adına yapıyorsanız işte bu bölümde yanılma ihtimaliniz var haberiniz olsun.

Şurası bir gerçektir ki bugün dünya düzenine yön vermede ABD ve müttefikleri etkin durumdadırlar. ABD”nin bölgemiz için uygulamayı düşündüğü formül ise gizlisi saklısı olmayan Büyük Ortadoğu projesidir. Bu projeye karşı yapılacak olan iş bize göre başka ittifaklar peşinde koşmak değil kendi sorunlarını çözerek projeden maksimum faydayı sağlamaktır.

İnsan Haklarının bu kadar vitrinde olduğu bir dönemde dış ilişkilerimi geliştiriyorum diye nüfusuna göre dünyada idam cezasını en fazla uygulayan İran gibi bir devlet ile ABD’ye rağmen ekonomik işbirliği çabaları doğrumudur? Bakın İran’da şuana kadar 197 kişi idam edilmiştir. İran Çin’den sonra idam cezasını en fazla uygulayan ülke konumunda. Rejimi anti demokratik ve nükleer bomba yapma çabasında. Üstelik Devlet Başkanlarının Anıtkabir fobisine rağmen İstanbul’da üst düzeyde karşılanıyor. Neden? Neden sadece doğalgaz mı? Bizce hayır.

Durum sadece İran ile sınırlı değil. Afrika zirvesi adı altında Sudan’ın soykırım suçu mahkeme kararı ile tescillenmiş lideri,Darfur katliamlarının sorumlusu El Beşir ile sayın Cumhurbaşkanımız bir araya gelmekte hiçbir mahsur görmüyor.Üstelik öldürdüğü insanları inkar eden bu zat  kanıt olarak mezarlarının olmamasını gösteriyor.Demokratik laik Türkiye cumhuriyetinin ilişkileri geliştirme çabasında olduğu devletlere bakın.Her iki devletin de ortak özelliği aynı yönetim sistemi ile yönetilmeleri.Her ikisinin de ortak özelliği insan yaşamına verdikleri sıfır değer.

Senaryo bununla bitmiyor elbette Avrasya ittifakı adı altında Kuzey komşularım ile ilişki geliştiriliyor. Buna karşı çıkacak bir halimiz yok elbette destelenmesi gereken bir çaba. Ancak bu çabanın bir alternatif olarak sunulması fikrinin yarar getirmeyeceğini düşünüyoruz. Avrasya ittifakı BOP’ alternatif bir girişim kimliğine sokulmamalıdır. Burada uygulanmak istenen proje Türkî dünyası ile ilişkileri geliştirmek. Ermenistan’ın projeye davet edilmesi tamamen iz kaybettirme çabası. Çünkü halen Azerbaycan ile Ermenistan arasında savaş durumu mevcut ve bu ülkelerin Karabağ sorunu çözülmüş değil. Kaldı ki Ermenistan ile Türkiye savaş halinde olmamalarına rağmen daha doğru dürüst bir diplomatik ilişki geliştirebilmiş değildir.

Dört koldan dış ilişkilere bağlanmak güzelde şu işlerin iyi düşünülerek yapılmasında fayda var. Tabi madalyonun bir de diğer yüzünü görmek lazım. Eğer birileri bizim gelişim yönümüzü batıdan doğuya çevirme gayretinde ise işte buna diyecek bir şey yok. Kolay gelsin diyeceğiz. Ancak bu ülkenin vatandaşlarının bunca gelişmeden sonra Batıyı bırakıp doğuya yönelmelerini beklemenin abesle iştigal olduğunu da belirtelim.

Bütün bunlara rağmen yapılan bunca girişimin Kürt siyasal hareketini önünü kesme çabalarının bir sonucu olarak ortaya çıkıyor iddiasına da bir cevap vermek gerekmektedir. Eğer durum bundan kaynaklanıyorsa biraz ayıp oluyor. Kendi parlamentosunda bu işi bitirme olanağı yakalamış bir devletin bu kadar dolambaçlı hareket etmesi hiç hoş değil. Sanırım bu derde de çare olmaz.

Bu durum 84 yaşındaki Erbakan’ın kayıp trilyon davasından aldığı cezayı affeden sayın cumhurbaşkanımızın 87 yaşında olan Yusuf Kaplanın vücudunun %79’unu kullanamaz raporuna rağmen bir itirafçının bize pil verdi diye aldığı 3 yıl 9 aylık hapis cezasının talebe rağmen affedilmemesi çelişkisi gibi oluyor. Ne diyelim?