Finallerin yaklaşması ile birlikte taraflar ellerinde avuçlarında ya da eteklerinde ne varsa dökmeye başlarlar. Bazen haklı bazen haksız, bazen normal bazen sert, bazen kabul edilebilir bazen kabul edilemez şekillerde yapılır bu saldırılar. Karar vericilerin son dakikaya kadar etkilenerek sonucun kendi lehlerine çıkmasını sağlamaya çalışırlar. Böylesi durumlarda çok sağlam sinirlere sahip olmak gerekiyor. Rakiplerin saldırılarını eldeki bilgilerle sağlam delillerle çürütmek gerekiyor. Zamanında yapılmayan hareket ve tavırlar karşı tarafa pirim kazandırıyor. Bu nedenle sinir savaşlarına sağlam veriler ve sağlam ekiplerle hazırlanmak gerekiyor.

Ülkemizin etrafı savaş çemberi ile kuşatılmış durumda içerde de bu ahengi bozmayan gelişmeler malumunuzdur. Bu ülkede enteresandır barış diyenler hor görülüyor.Kavgasız gürültüsüz bir yaşam talebinde bulunanlar kaygı ile karşılanıyor.Savaş çıkarmak,savunmak normal bir şeymiş gibi herkes savaş tamtamcılarına sesiz kalarak destek veriyor ama bunun sonucunda da dinmeyen gözyaşı selleri ile karşı karşıya kalıyoruz.Bu konuyu epey gündemde tuttuğumuz için bugün es geçeceğiz.

Bu nedenle yaklaşan seçimlerle birlikte ortalıkta çok sayıda haberin dolaşacağı malumunuzdur. Seçimlere girecek olan tarafların tamamının kendilerini bu dezenformasyona hazırlamalarında büyük yararlar bulunmaktadır. Çünkü kimin elinde nasıl bilgiler varsa bu bilgilerin abartılı bir şekilde halka sunulacağı kesindir. Eğer bilgilerin denetimsiz bir şekilde halkın hizmetine sunulmasını istemeyenler varsa buna karşı çalışmalarını geliştirmeleri gerekmektedir.

Osmanlının bir geleneği vardı bunu devlet geleneği demekte pek yanlış sayılmaz sanırım. Her kargaşalı dönemin sonunda eğer sorunun çözümlenmediği görülüyorsa bir paşanın kellesine mal olan bir karar alınırdı. Sorun hangi alanda çıkmış ise padişahın yüksek şahsiyetine ve yüce Osmanlı devletinin bakaasına zarar gelmesin deyu gariban paşanın kellesi giderdi ya da insafa gelinirse sürgün edilirdi. Tabi bazen sorunun büyüklüğü paşanın kellesi ile kurtarılamayacak düzeye geldiği de olurdu işte o zaman da sadrazam hazretleri kellesinden yada koltuğundan olurdu.Böylece her zaman padişah sınırsız kudreti ile kendini kurtarmış olurdu.Bu mantık politik arenada da kendini göstermeye başlamış bulunuyor.

Sistemli çalışmayı sindiremeyenler yada sistemli çalışma modeli oluşturmayanların başarısızlıklarını yada eksikliklerinin acısını emirleri altındaki insanlardan çıkarmaları doğal hale gelmeye başladı. Öyle bir durum ile karşı karşıya kalındı ki bürokraside görev alan yönetim kadroları gelecek kaygısı nedeniyle karar ve öneri geliştiremeyecek hale geldiler. Durum böyle olunca sistemli ve programlı bir yapı da olmayınca durum “emret hünkarıma” dönüştü.

Kişilerde yetenek, liyakat, hakkaniyet, yönetebilme sanatı ne ise sistemler içinde aynı kurallar geçerlidir. Hukukun üstünlüğü, Kanunlara riayet, Programlı ve sistemli çalışma, Adama göre değil işe göre adam seçme anlayışı beraberinde başarıyı getirir. Bunun dışındaki belirlemeler göreceli olarak kişi hâkimiyetini gösterse de sinir savaşları döneminde istenen sonuçları sağlamaz.

Bir atasözü ;” Akılsız yüz dostun olacağına akıllı bir düşmanın olsun” der. Buradan kast edilen asıl ana fikrin ne olduğu hepimizin malumu. Akıllı düşmanlar ile akılsız dostların karşı karşıya geldiği dönemlerde yaşanan sinir savaşlarında kimlerin başarılı olacağını görmek için fazla çaba sarf edilmeyecek gibi görünüyor.

Sinir savaşları dönemine girdiğimiz bu süreçte herkese kolaylıklar diliyoruz.