Malum Cumhuriyet Meydanı olarak adlandırdığımız ve kentin en işlek meydanlarından biri olan meydanda bir Atatürk büstü bulunmakta. Bu durum ilginç değil çünkü hemen hemen her kent ve kasabada bu dudum mevcut.
Bu Atatürk heykelinin kurulu olduğu duvarın üzerinde de geçmişteki devlet zihniyetini pekiştiren bir söz yıllardır durmaktaydı. Bütün ihtişamı ile “ Ne Mutla Türküm Diyene!” sloganından bahsediyoruz.
Ancak dağa taşa kazınan bu sloganla kimsenin mutlu olmadığı asıl mutluluğun yazıldığında değil yaşandığında anlamlı olduğunu herkes biliyor. Kaldı ki zoraki mutluluk da olmuyor. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan değişiklikle yeni adlar kazanan insanlarımız dayatma sloganlarla bir türlü mutlu olmadılar, öyle anlaşılıyor ki olmayacaklarda.
Bu konudaki konuşmalar ve tartışmalar malumunuz olduğu için tekrarlamaya gerek yok. Son süreç ile paralel olarak gelişen anlayış çerçevesinde tabelalardaki bazı olgular da değişmeye başladı. Mesela Valiliklerin kapılarından ve duvarlarında yazılan yazılar değiştirildi. Eskiden bu yerlere “ Hükümet Konağı” denilmekteydi. Bu durum tek parti döneminden kalma bir anlayışı simgelemekteydi. Çünkü o zaman valilik ve kaymakamlıklar aynı zamanda partinin ve hükümetin de temsilciliği durumundaydı. Oysa çok şey değişti ve ülke çok partili döneme girdi bu durumun değişmesi gerekiyordu ama kimse statükoya dokunamıyordu. Son dönemde bu yazılar sessiz sedasız değiştirildi ve valilik ve kaymakamlık haline getirildi.
Son günlerde ise buna benzer bir olayın tartışmalarını ve karıştırmalarını Batman ilimizde yaşamaktayız. Cumhuriyet Meydanında bulunan Atatürk heykelinin duvarında bulunan “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü yerini yapılan bir düzenleme ile yine Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözü ile değiştirdi. Değiştirildi değiştirilmesine ama görünmez bir el de durumdan vazife çıkararak bunu gerekçe bularak ortalığı karıştırmak niyetinde.
Büyük Birlik Partisinin öğretmen evinde toplantı yaptığı gün takım elbiseli olduğu belirtilen bir zat Atatürk heykelinin duvarına kırmızı boya ve şablonla “Nem Mutlu Türküm Diyene” yazısını yazdı. Aslında bu tam anlamı ile bir provokasyondu. Bu görülecek, tepki gösterilecek ve durum siyasallaştırılacaktı ama bu oyuna gelinmedi. Bu durum ve çabanın boşa gittiğini gören malum çevre umduğunu bulmayınca tekrar devreye girmiş ve bu kez yeni takılan “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” yazısının harflerini sökmüş. Böylece amacına ulaşacağını zannetmiş olmalı. Bu durum kentin en işlek meydanında ve ekipler amirliğinin karşısında bulunan alanda yapılıyor ve kimin yaptığı ve neden yaptığı anlaşılamıyor! Son olayda cami halısının da yakılması üzerine nihayet tahripçi gözaltına alınıyor ama “macera olsun diye yaptım diyormuş” pek inandırıcı gelmiyor.
Bu tablo karşısında şunu hatırlatmak gerekiyor sanırız. O duvarda neyin yazıldığı birilerinin sandığı gibi hayati bir değerde değil. Sadece güzel şeyler yazılırsa insanlar mutlu olacak insanların hoşuna gitmeyen şeyler yazılırsa insanlar hoşnutsuz olacak o kadar. Yıllardır o duvarda “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazısı vardı. Emin olun ki bu durum kimsenin umurunda değildi artık. Ne zaman bir değişiklik yapıldı ve bu durum düzeltilmeye çalışıldı o zaman da yapılan güzellik değer buldu destek buldu ve övüldü. Hepsi bu kadar.
Bu ülke duvarlara yazılan sloganlar, dağlara taşlara yazılan yazılarla değişim ve dönüşüme uğrayıp başarılı bir sonuca ulaşmış olsaydı, Hepimiz elele vererek yazılar yazar çağdaş medeniyetin ötesine geçerdik. Demek ki sloganlarla bir yere varılmıyor. İstenen gerçekleşmiyor. Bu nedenle bir sözü yazıp silerek ortalığı bulandırmaya çalışmak doğru bir mantık değil. Kimsenin de umurunda değil.
Süreci bu kadar yakından takip edip içlerine sindiremeyenlere tavsiyemiz böyle basit işlerle uğraşmamaları varsa bir düşünceleri çıkıp aynı yerde bir basın açıklaması ile taleplerini dile getirmeleridir. Hem insanlar ne istediklerini anlayacaklar hem de kim olduklarını. Öyle ya bu ülkede madem demokrasi var o zaman herkes derdini anlatmalı öyle değil mi?