1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü Taksim takıntısı ve çatışmaları nedeniyle meydan savaşına döndü.
Lafı fazla dolandırmanın anlamı yok taksimde yaşanan bir güç gösterisi siyasi rekabetin alana inmiş manzarasından başka bir şey değil.
Olaylardan sonra çıkan manzara da bunu çok net olarak göstermektedir. Olayların öncesinde İstanbul valisi yanına Emniyet Müdürünü alarak o alana kimseyi sokmayacaklarını açık açık söyledi.
Konfederasyonların Taksim ısrarı ise zaten biliniyor. Memur Sen konfederasyonunun Çanakkale kararından sonra Taksimde bir şeyler olacağı zaten açıktı. Bu nedenle Taksim değerlendirmelerini iyi yapmak gerekmektedir.
Zaten 1 Mayısta yapılan etkinliklerde devlet baskısının sadece Taksimle sınırlı kalmaması ve sadece eylemcilerle yetinilmememsinden de anlaşılmaktadır ki iktidar muhalefete de bir sopa cezası verme eğilimine girmiştir. Hem de devlet gücünü açık seçik kullanarak. Olaylardan sonra kullanılan dili anlamak ise anlaşılacak bir durum değildir.
İstanbul valisi yaptığı açıklamada minareye kılıf uydurmak sevdasından olacak ki “Dilan militandı diyor.”Sanki Dilan militan olsa bu kendilerine Dilanı vurmak hakkı doğururmuş edasındadır. Oysa durumun öyle olmadığını çok iyi biliyoruz. Bırakalım sokak eylemlerinde eylemci olmayı silahlı militan bile sağ ele geçirilmesi imkan dahilinde ise vurulmaz ancak anlayış farklı olunca böyle sonuçlar çıkıyor.
Bundan önceki bir olayı hatırlayalım. Bir sabah uyandıklarında ulusal basının birinci sayfasında boy boy fotoğrafları olan genç kızlar olayını. Kızlar evlerinde otururken birden silahlı bir örgütün canlı bombaları oluvermişlerdi. Ancak çocuklar akıllı davranıp hemen basının karşısına ve kamuoyunun önüne çıkıp biz buradayız. Canlı bomba falan da değiliz bizi neden karalıyorsunuz dediler. Bu bile her tarafa dağıtılan fotoğrafların etkilerini ortadan kaldırmaya yetmedi. Ancak vatandaş artık her söylenenin doğru olup olmadığı konusunda derin kuşku sahibi oldu.
Valilik yaptıkları işin doğruluğunu kanıtlamak için şimdi de 1 Mayıs eylemcilerini grup militanı olarak deşifre ederek kendisini haklı göstermeye çalışıyor ki bunun tutması mümkün değil. Kaldı ki Dilan marjinal grupların militanı ise Gürsel Tekin de CHP militanı olarak payını almıştır. Hem de Beşiktaş’ta.
Ancak bu durumda bir hatırlatma yapmanın da zamanı. Hani bir slogan var sık sık kullanılan; “Susma sustukça sıra sana gelecek” diye. Aha şimdi tam zamanı demeyeceğiz de susunların ne hale geldiklerini gördüğümüzü dile getireceğiz.
Bir süre önce Ülkenin Doğu yakasında sisteme duyulan tepkiyi dile getirmek için alanlara çıkan yurttaşlarımız polis saldırısına maruz kalıyorlardı. Önceleri her yapılan eylemde bir eylemci vurularak “devletin varlığı “ ispatlanmaya çalışıldı. Sonra bakıldı ki her eylemde bir insan vurulduğunda da eylemler bitmiyor ve tepkiler daha da bitiyor. O zaman taktik değiştirildi ve mermi yerine gaz bombaları kullanılmaya başlandı. Kullanılan gaz miktarı ise tahmin edilebileceği gibi orantısız bir durum sergilemektedir. Gerek İHD ve gerekse yazar olarak defalarca durumu kamuoyu ve yetkililerle paylaştık ancak gaz bombası ile vurma anlayışı adeta demokratik bir tavır olarak görülüyordu. Kürtler gaz bombasını neredeyse kanıksadı. Hükümet de önce öldürülüyorlardı şimdi tutuklanıyorlar. Anlayışı gereği önce mermi sıkılıyordu şimdi gaz bombası kullanıyoruz anlayışındaydı. Sonuçta Doğudaki uygulamalarının bir örneğini Taksimde bütün ülke görmüş oldu. Sanırım ne olduğu da anlaşıldı.
Bu durum elbette yapılanları meşru göstermez. Bırakın masum olmayı militan olsa bile bu insanların vurulabileceğini meşru göstermez gösteremez. Dolayısıyla militandır, vurulmaya müstahaktır anlayışı yanlış bir anlayıştır.