Geçen sene “15 Şubattan Muhataplığa” başlıkla yazı ile bu konuya dikkat çekmeye çalışmıştık. Aradan geçen süreç olup biteni daha iyi kavramamıza neden oldu. Ülkemizdeki komplo teorilerinin ve uygulamalarının sadece askeri darbelerden müteşekkil olmadığını sivil operasyonların da düzenlenebildiğini gördük.
Bu kez denen ise askerler değil dini paralel yapılanma. Merkez üssü değişmedi elbet malum merkez. Ancak Türkiye’nin en temel sorunu olan konu olan Kürt meselesinde bu kez bu paralel yapıyla paralel hareket eden bir güç daha var. İşçi partisi ve bağlantılı kesimleri.
Geçen sene oslo sızdırmaları ve benzer girişimler istedikleri sonucu vermeyince. MİT”e yapmayı düşündükleri operasyonda başarılı olamayınca Abdullah Öcalan’ın montajlanmış görüntüleri ile kamuoyunu ve Kürtleri yönlendirmeye çalışıyorlar.
Kısaca diyorlar ki; “Abdullah Öcalan devletle işbirliği yapıyor ve Kürtleri satıyor.”
Peki Kürtleri buna inandırabiliyorlar mı?
İşte bunu beceremiyorlar. Peki, Öcalan Kürtleri nasıl satıyor? Devlete satıyormuş!
Yani Öcalan Kürtler adına Türkiye ile savaşırsa iyi barışırsa kötü oluyor. Çünkü bugün görüntüleri basına dağıtanlar Öcalan silahlı çatışmayı sürdürürken beraber poz vermeyi ve bunu yayın organlarında yayınlamayı meziyet sanıyordu.
Öcalan ile görüşmeye giderken bir ateşkes kararı açıklamasının görüntülerinde yer almak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Madem bir ateşkes için bu kadar duyarlı oluyordunuz o zaman barış için neden destek yerine köstek oluyorsunuz?
Demek ki gerçekler ortaya çıkanca kızıl elmalar da yeşil elmalar da sarıklı olanı da bereli olanı da aynı yola giriyormuş!
9 Ekim 1998 tarihinde Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkışı ile başlayan ve 15 Şubat 1999 da Kenya’nın başkenti Nairobi de ABD tarafından Türkiye’ye teslimi ile biten bir dönem yaşandı.
PKK ve Abdullah Öcalan tarafından uluslar arası komplo olarak nitelendirilip tanımlanan bu süreçte birçok ülkenin parmağının bulunduğu, uluslar arası istihbarat örgütlerinin örtülü bir dayanışma içerisinde bulunduğu, söz konusu ABD olununca bütün uluslar arası ilkelerin birer teferruattan ibaret olduğu çok net olarak görüldü.
Bu süreç ile birlikte meydana gelen olaylarda ve gösterilen tepkilerde onlarca insan yaşamını yitirdi. Gerek ülke içinde gerek ise ülke dışında her 15 Şubat yaklaştığında çıkacak olan olayların boyutları tartışılmaya başlandı. 15 Şubat eylemlerinde yaşamlarını yitiren insanların sayısı düşünüldüğünde olayın vahameti ortada duruyor. Bizzat Öcalan yaptığı açıklamalarda kendisi için kendini yakan insanların, gençlerin tavırlarını doğru bulmadığın belirtti. Bu açıklamalardan sonra olayların seyri ve boyuta değişti.
Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesinin üzerinden tam 15 yıl geçti. İmralı adasında tecrit koşulları altında geçirilen bir süreç oldu bu dönem. Oslo görüşmelerinden sonra bir yol haritası hazırlayarak başbakana sunmuş ancak 17 Temmuzdaki olaylar gerekçe gösterilerek süreç tıkanmıştı. Bu günlerde Abdullah Öcalan ile İmralıda sürdürülmekte olan bir görüşmeler süreci yaşamaktayız. Bu durumu gerek hükümet gerekse devlet adına görüşmeleri yürütün MİT kabul etmektedir. Yani 15 yıllık süreç sonunda gelinen nokta Abdullah Öcalan’ın Kürt sorunu konusunda muhatap olarak kabul edilen kişi olduğu gerçeğidir. Bu muhataplık PKK’yı benimseyen ve benimsemeyen Kürtlerin çoğunluğu tarafından da kabul gören bir muhataplıktır. Bu nedenle de Ülkenin çözüme yaklaştığı nadir dönemlerden birini yaşamaktayız.
Bunca yıldır süreç çatışmalar ve 15 Şubatta sonuçlandırılan Öcalan’ın Türkiye’ye teslimi süreci bize bir kez daha göstermiştir ki sorunun çözümü iç dinamikler ve taraflar arasındaki bir uzlaşma ile gerçekleştirilmek zorunda. Uluslar arası güçlerin bu çatışmalardan rahatsızlık duymadıkları tam aksine bu rahatsızlıklardan beslendikleri görülmeli ve ona göre tavır alınmalıdır. Ülke içinde çatışma çıksın yeniden eski konumumuza gelelim diyenlerin az olmadığı da görünüyor. Öyle görünüyor ki barış ortamı ve muhataplık bazılarını oldukça rahatsız etmiş. Bunca bağırış ve çağırış bunun sonucu.Öcalan tutuklandı diye kendini yakanlar bir montajlı görüntü ile kandırılabilirler mi orası zor işte!