Arif Arslan’ın aylardır bıkıp usanmadan verdiği ‘Gazetecilik Kursu’ bu hafta bitti.

Bazen ziyaretlerine gidiyordum Cemiyet binamıza. Oradaki genç arkadaşlarımıza aslında ne kadar şanslı olduklarını söylüyordum.

Çünkü meslekler iki şekilde öğrenilir ve sonrasında da icra edilir; ya mektepli ya da alaylı.

Mektepliler işin kuramsal boyutunu iyice öğrenirler. Yabancı dillerini ve sosyal medya kullanımını pekiştirirler. Bir sürü teorik bilgiyi edinirler.

Ya sonra?

Sonrasında gelirler bir alaylının yanına, dizinin dibinde oturup mesleğin püf noktalarını öğrenmeye başlarlar.

Şanslı demiştim ya,

Bu genç kız/erkek arkadaşlarımız mesleğin “number one” diye tabir edebileceğimiz bir numarasında, Üstad’dan aldılar derslerini…

Yani Arif Abi’den.

35 küsur yıldır bu mesleği icra eden, sayısız ödüller alan Arif Abimiz de yine bu mesleğin alaylısından.

Dikkat edin okullarda, sıra başlarında öğrenilen bilgi sahaya çıkıldığında çok şey ifade etmiyor.

Zira mutfağında, dizgisinde, dağıtımında, mizanpajında, editörlüğünde, sokak röportajında öyle farklı meziyetlere sahip olmalısınız ki, bu işi ancak o zaman kotarırsınız.

Mesleğe bu şekilde başlamış Arif Abimiz’den ders alan bu arkadaşlarımız, işte bunun için çok şanslılar.

Eğer mesleklerini bu yönde seçeceklerse edinmiş oldukları bu deneyim çok işlerine yarayacaktır.

Ancak, bu meslek meşakkatlerle dolu bir meslektir.

Zaman zaman Arif Abi’den şu sözleri duyarız;

“Gecemiz-gündüzümüz yok. Tatilimiz yok. Hatta hastalanmaya ve dinlenmeye bile hakkımız yok. Çünkü gazetecilik boşluk kabul etmiyor. Devlet memurları gibi 8-5 çalışamazsınız. Bir Pazar günümüz var diyemezsiniz. Zira sonraki gün Pazartesidir ve siz yine haber peşinde koşmak durumundasınızdır. Gazetecilik mesleği gereği kişi aslında gazeteyle evlenmiş gibidir. Bu yüzden çok zaman ailenizden, eşiniz ve çocuğunuzdan da feragat edersiniz. Ama aynı zaman da kutsal bir meslektir de. Çünkü duyulmayanın ses, görülmeyenin gözü oluyorsunuz. Ülkenin daha şeffaf ve daha demokratik kurumlar haline gelmesinde gazetecilerin rolü yadsınamaz. Bir doktora gittiğinizde ücret ödersiniz. Bir avukata gittiğinizde vizite ücretini ödemek durumundasınızdır. Ama bir gazeteciye gelip de benim şöyle bir sorunum/şikâyetim var dediğinizde gazeteci sizin durumunuzu haberleştirir ve siz bir ücret de ödemezsiniz. Üstelik de derdinizi etkili ve yetkililere duyurmuş olursunuz”

Sona eren Gazetecilik Eğitimi kursu tüm bu yoğun çalışmalara rağmen devam etti ve Arif Abi kursu bitirdi. Bir başka zamana yine böyle bir kurs açar mı? bilemiyoruz. Ama camiaya taze kanların kazandırılması açısından böylesi kursların açılmasının faydası olduğunu düşünüyorum.

Not: Bugünkü tavsiye edeceğim kitabın ismi “Medya ve İktidar-hegemonya-statüko-direniş”. Evrensel Kültür Kitaplığından çıkan eser bir derleme niteliğinde. Hazırlayanlar ise Esra Arsan ve Savaş Çoban. Kitap Üniversitemizin zengin kütüphanesinden temin edilebilir. Birçok yazar, araştırmacı, gazeteci ve akademisyenin yazılarının yer aldığı kitap, iktidarların medyayı kullanma biçimleri ve taraflı/tarafsız yazıların içerik analizinin yapıldığı bir eser.