İnsan Hakları Derneği 2009 Şubat ayından bu yana “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganı ile her cumartesi günü saat 12.00’de basın açıklaması ve oturma eylemi yapıyor. Cumartesi annelerinin Galatasaray önündeki eylemleri ise neredeyse beş yüzüncü haftasına girecek.
Bu eylemlerle mağdur aileler, kaybolan fertlerinin akıbetlerini öğrenmek istiyor. İnsan Hakları aktivistleri ise onlara destek veriyor. Kayıplar konusu bir açıklığa kavuşmayana kadar da işin süreceği anlaşılmış durumda.
Uzun süren eylemlilikler ve son zamanlarda yaşanan gelişmeler sayesinde zaman aşımı dolmak üzere olan olayların iddianameleri tek tek açılmaya başlanıyor. Sürenin bitimine bir gün kala açılan Bahtiyar Aydın davası ile yine Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde yaşanan köylülerin infazı konularındaki iddianame hazırlanarak yargı mercilerine intikal ettirildiği haberleri son haftanın önemli konuları içinde yerini aldı.
Bu iddianameler bölgede yaşayanlar için çok ilginç olmasa bile Türkiye kamuoyunun duyarlı kesimleri tarafından ilginç bulunacaktır.
Bir komutanın emri altındaki subayların organizesi ile suikasta uğraması ve bu işin PKK’ye mal edilmeye çalışılması kadar ilginç bir çelişki olabilir mi?
İddianamede de belirtildiği gibi olayın gelişimi bir mizansen olarak düzenlenmiş. Lice’de olmayan bir saldırı olmuş gibi senaryolaştırılıyor ve kente PKK saldırısı olacağı rapor ediliyor. Bu çerçevede önlemler alınıyor, kent saldırıya uğruyor, komutan bölgeye emirle gönderiliyor! Emri verenin ise İlker Başbuğ olduğu belirtiliyor.
Bundan sonra ne olduğunu ise hafızalar hala unutmuş değil. İlçe darmadağın ediliyor. Sözüm ona çatışma çıkmış. Ardından tutuklamalar,işkenceler, öldürülmeler falan..
Ancak olaya damgasını vuran olay Helikopterden inen komutan Bahtiyar Aydın’ın tek kurşunla vurularak öldürülmesi.
Olay zamanında da saldırıyı yaptığı iddia edilen PKK suikastı kendilerinin gerçekleştirmediğini belirtmişti. Ancak bu dikkate alınmadı. Yapılan soruşturmalardan da bir şey çıkmadı. Taki zaman aşımına bir gün kala açılan yeni davaya kadar. Bu davanın nasıl biteceğinden önemlisi açılmış olmasıdır.
Bu iddianameden sonra gündeme gelen ikinci olay ise 5 Kasım 2004 günü Kulp'un Alaca köyü Kepir mezrası yakınlarında bulunan kemiklerin kimlere ait olduğu konusu oldu. Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde 22 Ekim 1993 tarihinde Tuğgeneral Yavuz Ertürk yönetimindeki Bolu 2. Komando Tugayının Mart- Aralık döneminde Diyarbakır-Muş ve Bingöl üçgeninde yaptığı operasyonlar sırasında öldürülen 11 köylünün olayı oldu.
Meclis İnsan Hakları komisyonu incelemesinden de geçen olay ile ilgili olarak kemiklerin bulunmasından sonra yapılan inceleme sonucunda kemiklerin kaybolan köylülere ait olduğu belirlenmiş ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden yürütülen dava sonucunda ailelere bir trilyon tazminat ödenmesine hükmedilmişti.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcı vekilliğince hazırlanan 19 sayfalık iddianame, 7. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi. İddianamede dönemin Bolu 2. Komando Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk hakkında 11 kez müebbet ve 25 yıla kadar hapis cezası istendi.
 
İddianamede, 1993 yılında Diyarbakır-Muş ve Bingöl üçgeninde başlatılan geniş kapsamlı operasyon için Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasındaki Bolu 2. Komando Tugay Komutanlığı'nın Kulp ilçesinin Alaca köyünün yakınlarına gelerek, konuşlandığı,
 Söz konusu askeri birliğin, İnkara köyü muhtarı maktul Mehmet Salih Akdeniz'i kendilerine rehberlik yapması için çağırdığı, maktulün yeğeni olan diğer maktul Celal Aziz Aydoğdu ile askerlerin yanına gittiği ancak alıkonuldukları, Aynı gün dosyadaki diğer maktuller Mehmet Şah Atala, Nusrettin Yerlikaya, Turan Demir, Behçet Tutuş, Bahri Şimşek, Mehmet Şerif Avar, Hasar Avar, Ümit Taş ve Abdo Yamık ile isimleri tespit edilemeyen çok sayıda köylünün de gözaltına alındığı kaydedildi. "Şüpheli Ertürk'ün başında bulunduğu askeri birlik, bu bölgede yaklaşık 2 hafta kalarak bölgede operasyonlar yapmış, bu süre zarfında alıkoydukları köylülerden bir kısmı serbest bırakılmış, 11 köylü ise askeri birliğin bölgeden ayrılacağı gün şüphelinin talimatıyla önce helikoptere bindirilerek yakınlarının Diyarbakır'a götürüleceklerine inandırılmasından sonra öldürülüp oraya gömülmüştür" denildi. Hazırlanan iddianamede, operasyonu yöneten dönemin Bolu 2. Komando Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk'e 11 kez ağırlaştırılmış hapis cezası istendi.
Bu iki konuda açılan davalar da göstermektedir ki söz konusu dönemde meydana gelen kayıplar ve faili meçhul cinayetler ciddi olarak araştırılırsa aydınlanmaya müsaittir.
Olaylar araştırıldığında aslında kayıpların da faillerin de meçhul olmadıkları anlaşılacaktır. Olaylar silsilesi izlendikçe faillerin tek tek ortaya çıkması ve davaların açılması olumlu bir adım olarak değerlendirilmelidir. Ülkemizde böylesi olayların bir daha yaşanmaması için bu tür davaların çok önemli olduğunu da belirtmek gerekiyor. İddianamede de belirtildiği gibi “devletin imkânlarını ve gücünü arkalarına alarak” vatandaşları yargısız infaz edenlerden hesap sorulmadıkça düzlüğe çıkma şansımız olmaz. Dileriz diğer faili meçhul konular da hızla aydınlatılır.