Suriye muhalefeti Mart 2011 tarihinde bu yana geçen yaklaşık beş yıllık süredir Esad rejimine karşı savaşıyor. Bunlardan sonra ortaya çıkan DAIŞ çetesi de Suriye’nin orta kesimlerini ele geçirince Suriyede halen devam eden savaşta Kuzeyde Kürtler, Orta ve doğu kesimlerde DAIŞ çetesi, Batı ve Kuzey batıda da muhalifler savaş halinde bulunuyor.

Bu savaşta elbette her gücün sırtını dayadığı ülkeler var. Bu artık gizlenmesine bile gerek duyulmayacak şekilde ortada. Esad rejimini düşürüp yerine yeni bir rejim inşa etmek isteyen içinde Türkiye’nin de bulunduğu batılı güçler Suriye muhalefetini toparlayıp temsilci yapmakla uğraşırken, İran ve Rusya’nın da içinde bulunduğu blok rejimi ayakta tutmak için destekliyor.

Ancak asıl mesele Suriye ile 910 Kilometrelik sınırı bulunan Türkiye’nin tavrı.Bizi de ilgilendiren asıl bölüm burası.

Türkiye işin başından Esadla çok sıkı ilişkiler geliştirdi. Ülkeyi yöneten siyasal parti ve hükümet Esadla sabah kahvaltısı ve akşam yemeğini aile ortamında yeme etkinlikleri gerçekleştirdi. Ancak bu samimi dostluk daha sonra azılı bir düşmanlığa dönüştü. Türkiye birden izlediği politikadan 180 derece dönüş yaptı. Bu dönüşle birlikte komşularla sıfır problem politikamız da yerle bir olmuş oldu.

Esad’ın üzerine kalın bir çizik atan hükümet batı ile birlikte ve birazda öncülük rolüne bürünerek İstanbul’da toplantılar yaptırdı ve muhalefeti bir araya getirip hükümet kurdurtma çalışmalarına katıldı, organize etti. Batılı güçlerle birlikte Suriye muhalefetini Suriye temsilcisi olarak tanıdığını da ortaya koydu. Ancak bu muhalefetten bir türlü hayırlı bir sonuç alınamadı. Her ne kadar başındaki temsilliyet değiştirildiyse de taşıma su ile değirmen dönmedi.

Siyasi hamlelerle istenilen sonuca ulaşılamayınca bu kez tarz geliştirildi ve askeri olarak rejimin bitirilmesi için projeler üretildi. Bu amaçla Suriye’ye silah ve savaşçı gönderildi, gidilmesine göz yumulup desteklendi. Adana’da durdurulan Silah yüklü Tırların durdurulması ile bu çalışmalar deşifre oldu.

Özetle Türkiye bu deşifreden sonra artık askeri anlamda da muhalefeti desteklediğini gizleyemeyince batılı güçlerle bir araya gelerek bu desteğini açık yapmaya başladı. İşte Eğit Donat projesi bu durumun adıdır. Bu kapsamda şubat 2015 tarihinde ABD ile anlaşıldı ve imzalar atıldı.

Mutabakat, ABD'nin Ankara Büyükelçisi John Bass ve Türk Dışişleri Bakanlık Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu( Şimdiki Dış İşleri Bakanı) tarafından imzalandı.

Eğit-donat programının toplam üç yıl sürmesi öngörülüyordu. Dışişleri kaynaklarının verdiği bilgiye göre, Türkiye'den yılda 1500-2000 kişi eğitilecek. Ürdün ve Suudi Arabistan ile birlikte yılda toplam 5000 kişi eğitim alacak. Böylece üç ülkede, üç yılda toplam 15 bin kişi eğitilmiş olacak. ABD Savunma Bakanlığı Pentagon da Suriyeli muhaliflere yönelik eğit-donat programına dâhil edilmek üzere ilk aşamada 1200 Suriyeli muhalifin aday olarak belirlendiğini ve bu kişiler üzerinde yürütülen tarama sürecinin devam ettiğini bildirdi.

Eğitim programının hazırlıkları için şu anda bölgede 100 civarında Amerikalı personelin bulunduğunu ifade eden Kirby, genel misyonda ise toplamda bin kadar ordu personelinin görev almasının beklendiğini belirtti ve çalışmalar Kırşehir’de başladı.

Eğitilen ve donatılan güçlerin bir bölümü geçen aylarda Suriye’ye gönderildi ancak daha sınırı geçer geçmez teslim alındılar. Ardlarından gönderilen diğer gruplardaki eğitilmiş askerler de ya vuruldu, ya teslim alındı ya da ortalıktan yok oldular. Silahlarını da muhaliflerine teslim ettiler. Bu haberlerin doğrulanması sonucunda elbette yelkenler suya indi ve Eğit Donat projesi Doldur Boşalt projesine dönüşmüş oldu.

Mesele sadece bu kadar değil elbet. Türkiye Suriye politikasında özellikle açık destek verdiği Suriye muhalefeti ve Özgür Suriye Ordusu eliyle burada etkin güç olmayı denedi. Çünkü Kürtlerle uzlaşma ve birlikte hareket etme yerine Kürtleri de bastıracak bir güçle işbirliği yapmayı ulusal çıkarlara daha uygun gören bir politika izledi. Oysa Suriye’deki Kürtler ile Türkiye’deki Kürtler akraba. Oradaki durumdan bire bir etkilenen ülke de Türkiye. Eğer işbirliği yapılması gereken bir grup gerekiyorsa Türkiye’nin destek vereceği ilk merkez Kürt muhalif güçleri olmalıydı. Ancak bunun yerine diğer güçleri destekleyen bir politika ortaya çıktı. Bunun sonucunda da Kobanê meselesinde patlak oluştu. 6-7 Ekim olaylarında bu tepkinin ortaya nasıl çıkacağını gördük ve yaşadık. Çıkan olaylarda 50’ye yakın yurttaşımız yaşamını yitirdi.

Tam da her şeyin ayarlandığının düşünüldüğü bir dönemde olması gereken oldu. Rusya silahları ve uçakları ile birlikte Suriye rejimine açık destek çıktı. Bu durum karşısında yıllardır muhalefeti destekleyen güçler de ters köşe oldu. Ukraynadaki durum de göz önünü alındığında Rusya ve ABD ilişkilerini anlamak mümkün. Ancak bu durumda Türkiye’nin içine girdiği durumun da içaçıcı olmadığı açık her halde.

Ne demişti atalarımız “dereyi görmeden paçayı sıvamayın” değil mi? Alın işte izlediğiniz politika ve sonucu. Hem eğit donat gitti hem Rusya’nın devreye girmesi ile bu güne kadar yaptığınız bütün işler. Millete bir şeyler düşeceği açık ama bize doldur boşalt bölümü düştü değil mi? Komşularla sıfır problemden bataklığa düşen ülke olduk mu şimdi?