Milyonlarca insanın yönetiminden ve temsilliyetinden sorumlu olan insanların ne zaman durmayacaklarını ve ne zaman susmayacaklarını çok iyi bilmeleri gerekiyor. Eğer kaygı yönetilen ve temsil edilen milyonlarca insanın huzuru, refahı, geleceği ve birlikteliği ise o zaman o toplumu yöneten ve temsil eden yönetici ve temsilcinin gerçekten kişisel duygu, çıkar, gelecek ve kaygılarını bir kenara bırakarak hareket etmesi gerekir.

Bu hareket tarzının da yok etme üzerine değil var etme üzerine olması gerekiyor.

Karıştırma değil düzeltme üzerine olması gerekiyor.

Kavga üzerine değil barış ve kardeşlik üzerine olması gerekiyor.

İşi yokuşa sürme eğiliminde değil kolaylaştırıcı olması gerekiyor.

Dışlayıcı değil kucaklayıcı olması gerekiyor.

Suçlayıcı değil sorumluluk üstlenmeyi gerektiriyor.

Hedef gösterici değil oluşmuş hedefleri yok etme gayreti üzerine olması gerekiyor.

Bütün bunları sağlamak için durmamak ve susmamak gerekiyor.

Bu anlayışla hareket edilip durulmuyor ve susulmuyorsa o zaman lider ve yönetici görevini yerine getiriyor demektir. Ancak emareler bunun tam tersini gösteriyorsa o zaman “durmayan ve susmayanın” durması ve susması gerekiyor.

Ülke 7 Haziranda gittiği seçimde siyasi iktidarın beklentisi olan tek başına iktidar moduna göre oy kullanmadı ve tek partiyi iktidara taşımadı. Vatandaşlar seçime bir yıl kala yaşanan olayları üst üste koydu ve parlamentoyu inandığı şekilde oluşturdu. Ancak öyle göründü ki dimyata pirinç almaya gidenler evdeki bulgurdan oldular ve neticeyi kabullenemediler.

Her konuşmada,

Her toplantıda,

Her mitingte milli irade ve halkın tercihini överek ortaya koyanlar bu kez halkın tercihine saygı göstermeyi tercih etmediler. Bu nedenle de bir hükümetin kurulmasına olanak ve şans tanımadılar. Ülkeyi hem bir savaşın içine hem de seçime götürmeyi tercih ettiler. İşte Mayıs ayından başlayarak günümüze kadar gelen yaklaşık altı aylık süreçte bu anlayış ve algıların acısını yaşıyoruz.

Yüzde elli iki ile seçim kazanıldığında ortaya çıkan milli irade aynı şekilde barajları yerle bir edip tek parti iktidarına ara dönem isteyince birden etkisiz eleman haline geldi. Adalet ve kalkınma partisinin oylarının bu hale gelmesinde kimlerin ve nelerin katkısı olduğunu sanırız herkes biliyor. Ancak bu durumdan kendine pay çıkarmayanlar hala suçu sağa sola atıp ortadan sıyrılmaya çalıyorlar.

Türkiye son dönemde uyguladığı Kürt politikası ile hem yurtiçinde hem yurt dışında sıkıntılı bir döneme girmiş bulunmaktadır. Bu yanlış, öngörüsüz ve aynı zamanda duygusal ve yanlış politika nedeniyle 24 Temmuzdan bu yana can kaybetmeye devam ediyoruz. Cenaze törenlerinde yaşamlarını kaybedenlerin aileleri tarafından ortaya konan tavır bize halkın bu savaşı istemediğini çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Bu ülke artık cenazelerini gömemez, mezarlıklarını koruyamaz, sokaklarına çıkamaz, yollarında yolculuk yapamaz, birbirine güvenle bakamaz insanlarla doldu. Ve elbette kötü oldu. Bu kötü gidişatı havuz medyası sayesinde vatandaşa ters düz ederek aktarmak da işe yaramıyor ve yaramayacak. Çünkü yurttaşlarımız gözleri ile gördüklerine inanacaklar. Her gün değişik bölgelerden gelen tabutlar varken salon toplantılarında yapılan konuşmaların ajitasyonunu ötesine geçmeyeceği açık.

Başkent salonlarında hamasi sözler sarfedilirken, kimsenin durduramayacağı ve susturamayacağı liderlerimiz konuşurken biz yurttaşlar kapalı olan karayolundan geri dönmek zorunda kaldık. Güvenlik güçleri uğradıkları saldırı sonucunda ambulanslarla hastanelere taşındı. Vatandaşlar çatışmada yaşamlarını yitirince morglara kaldırıldı. Ama salon konuşmasını ekranda izleyenler neredeyse Allah Allah nidaları ile karşı tarafı görünmeyen cephelerden saldırılara geçecekler!

Şehit cenazesinde valiye seslenen bir yurttaş “buzdolabındaki ne zaman çıkacak vali bey” diye sormaktaydı.

Bu dönemde birileri durmadığı için

Bu dönemde birileri susmadığı için

Birileri buzdolabında ceset saklamak zorunda kaldı

Tıpkı birilerinin çözümü buzdolabına kaldırdığı gibi.

Evet, insanların durmayacakları ve susmayacakları dönemler vardı. Tıpkı bazı dönemlerde durulması gerektiği ve susulması gerektiği gibi.

Bu zor şartlarda durmak ve susmak istemeyenlerden beklenti iç huzur ve barışın tesisi için susmamaları ve durmamalarıdır. Bu kesimlerden beklenti topu atanmışlara atarak siyasal sorumluluktan kaçınmak değil aldıkları oy oranında barışa ve ateşi sönmesine katkı sunmalarıdır. Siyasi partinin birisini tutup diğerlerine saldırmamaları ve eleştirip hedef haline getirmemeleridir çünkü aynı siyasi partilerin tabanlarından da oy almışlardır.

Memleketin içinde ve dışında taşa, dağa ve toprağa aylardır bomlar yağıyor. Aylardır yüzlerce ve hatta binlerce insanımız yaşamını kaybetti. Susmak istemeyenler ve durmak istemeyenler bu ateşe bir su döküversinler belki ülke ve milletle birlikte kendileri için de bir kurtuluş olur.