Din ile bilim ekseninde konuyu açıklamaya devam edecek olursak beşer olarak evreni ve kâinatı anlamak için iki yola başvurmaktayız. Beşer olarak kimi insanlar evreni, kâinatı, içindeki her bir varlığı ve yaratılışı anlamak için ilahi kaynaklara başvururken kimi insanlarda tüm bunları dogmatik (ayet) kaynaklara değil de bilimsel çalışmalarla saf insan aklı ile anlaşılması gerektiğine inanmıştır. Kimileri de kâinatı ve içindekileri anlamak için ilahi kaynaklarla beraber aklını da kullanmaktan sakınmamış ve herhangi bir mahsur da görmemiştir. Bugün batı mihverli evrim temelleri üzerine kurulu bir bilim anlayışı var. Bilim insanları da bunu böyle kabul edip ilahi kaynaklardaki yaratılışı kabul etmiyor. Tabi bu anlayışa karşı çıkıp evrim ile İslam dinini aynı potada eritmeye çalışanlar da var. Tüm bunlar bir yana bizler Müslüman bir birey olarak ne yapmalıyız? Nasıl bir tavır takınmalı ve inancımızı sarsmadan neye kanaat getirmeliyiz?

 Şahsen bilimin de esasında bir inanç olduğunu düşünüyorum. Bilim insanları bilimsel bilgiyi somut olarak deneylenebilir, ispatlanabilir bilgi olarak kabul ediyor. Böyle olduğunu kabul etsek bile her bilim dalında elde edilen bilgi deneylenemeyebilir ve ispatlanamayabilir. Hem bilimin kendisi bile temelde yanlışlaşabilir bir temel üzerine kuruludur. Bilimde bile biz birçok bilgiyi elimizdeki imkânlar dâhilinde doğru olarak kabul ediyoruz.

Örneğin tarih biliminde bir olayı açıklarken eldeki mevcut buluntu ve belgelere göre bir açıklama yapıp o an için bunu böyle kabul ediyoruz. Ancak başka bir bulgu ve belge ele geçtiğinde önceki bilgiyi yanlışlayıp yenisini doğru olarak kabul ediyoruz. Bazı zevat hadislere ve rivayet edenlere karşı şüphe duyup inkâr yoluna giderken bu tavrı neden bilimin içinde var olan müphem ve kesin olmayan konular için göstermiyor, tartışma konusu haline getirmiyor. Deneyle sabit olduğu üzere bilimde her bilgi, suyun sıfır metrede 100 °C kaynaması gibi kesin değildir. Misal dinozor fosili ya da herhangi bir arkeolojik buluntu karbon 14 metoduna göre binlerce yıllık hatta milyonlarca yıllık yaş tarihlendirmesi yapılıyor. Ne kadar kesin gözüyle bakılabilir ki bu insan aklını ve bilimsel düşünceyi savunan insanlar bazı hadislerin salahiyeti konusunda tartışma konusu başlatıyorlar. Bilimin her türlü bilgi yöntem ve düşüncesine inanıp sora ilahi kaynaklı bilgiye karşı şüpheyle yaklaşacaksın. İnsan ya yaşadığı gibi düşünüyor ya da düşündüğü gibi yaşıyor. Bilim tarihinde birçok defa doğadaki olaylar insan aklının kavrayabildiği şekilde akıl yürütmeler ve yöntemlerle açıklanmış ancak sonraları bunun yanlış olduğunu gösteren başka bilim adamları hatta bazen de aynı bilim insanı tarafından çürütülmüştür. Bu tabi ve doğaldır. Bilimin ilerlemesi de böyle olur. Ancak din kaynaklarına sürekli cephe alan bir takım bilimsel düşünceyi, aklı temel alan bu insanlar bilimin yanılgı ve hatalarından sonra bilimden soğuyor ve karşı oluyor mu ki bugün din içerisinde olan bir takım olay, uygulama, kaynak ve rivayetler ile dinden uzaklaşıyor ve insanları uzaklaştırmaya çalışıyor.

Kısacası bilime inanıp değer veriyorum. Kuranın kendisi de bizi düşünmeye evreni ve kâinatı anlamaya teşvik ediyor. Pek çok ayette akıl sahiplerine düşünmesi için misaller verdiği belirtiliyor. Biruni “Benim bilimle uğraşma sebebim Ali İmran Suresi 191. ayettir” demiştir. İlgili ayet şu şekildedir:  Onlar ki ayaktayken, otururken ve yanları üzerinde yatarken Allah’ı hatırlarlar, göklerin ve yerin yaratılışı konusunda derinlemesine düşünürler de şöyle derler: “Rabbimiz, Sen bunları boşuna yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateş azabından koru.”

Özetle bilime inanıp bilimsel bilgi elde etmek için çaba göstermeli ve bilgi üretmeliyiz. Ancak dini bilime karşı bilimi de dine karşı gösteren tutumlardan uzak durup kuranın da ışığında araştırma ve anlama çabasında olmalıyız. Mucizeler ve kerametler bile bize başlı başına araştırma konusu değil midir? Belki o dönem insanları için etkileyici ve inandırıcı olması açısından gösterilen bu mucizeler günümüzde fizik biliminin temel konusu ve araştırma konusu olabilir zaten bazıları araştırılıyor ışınlanma, zamanın göreceliği ve kıyametin nasıl gerçekleşeceği ile ilgili doğa olayları gibi araştırmalar bilim dünyasında zaten araştırılıyor.

Bir zamanlar İbrahim de, “Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!” demişti. O [Allah], “İnanmadın mı ki?” dedi. O [İbrahim], “İnandım, fakat kalbim iyice yatışsın diye” dedi. O [Allah], “Hemen kuşlardan dördünü tut da onları kendine alıştır. Sonra her dağın üzerine onlardan bir parça kıl [bırak]. Sonra da onları [kuşları] çağır, koşa koşa sana gelecekler. Ve bil ki, Allah, azîz'dir, hakîm'dir” dedi. (Bakara süresi 260)

 Hz. İbrahim peygamber olduğu ve inandığı halde duyularıyla Allahın yaratma tecellisini görmek ve aklen de anlamak istemiştir. Bu bakımdan müminin bilimsel faaliyetler yapmasında hiçbir beis yoktur. Hatta kuran bizzat pek çok ayeti ile bize göklerden ve yerdeki canlılardan örnekler vermiş bilimin farkında olmadığı pek çok doğa olayını açıklamıştır. Sağlıklı bir bilimsel düşünce bizi ancak Allahın azameti ve ululuğuna ulaştıracak kâinattaki her bir varlığı akılla anlama disiplinidir.

Evrim konusu gibi bazı bilim çevrelerinin kabul ettiği bir teoriyi kabul etmemek, bizi her halde bilimi inkâr ettiğimiz veya bilimdışı olduğumuz sonucuna getirmez. Zira evrim bilimin amentüsü değildir. Bilim belli çevrelerin tekelinde de değildir. Ortaçağda bilimin merkezi İslam dünyası dili de Arapçaydı. Bugünde bilimin merkezi batı dünyası ve dili de Latince yarın ne olacağı ise bilinmez.