Senelerdir yazıp çizmeye, dilimiz döndüğünce yetkililere aktarmaya çalışıyoruz: “Türkiye’de Kürt sorunu sağlıklı bir yola girmediği sürece bu ülkeye huzur gelmez” diye.

Aslında günümüzde artık herkes bu gerçeğin farkında. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan da, en uç noktada çobanlık yapan da meselesinin farkına varmış durumda.


Cumhuriyet tarihi ve biraz da ötesinden gelen alışkanlıklar nedeniyle gerçeğin hazmedilmesi zor olsa da herkes artık gerçeği biliyor. Bu nedenle şehit cenazelerinde artık insanlar ölmesin çağrıları yapılıyor. Şehit aileleri bu kaos ve çatışma durumundan dolayı yetkelileri açık bir şekilde eleştiriyor ve hesap soruyor.

Bu yüzden çatışmanın bizatihi içinde olan, hayatını bu ülkeye feda etmek için asker ocağına girmiş ve üst rütbeli konumuna gelmiş olan subaylar bile isyan ediyor.

Çünkü herkes biliyor ki artık sorunun çözüm yolu da var, meselesinin çaresi de.

O zaman neden çözüm yerine kaosa giden yollarda dolanan ülke konumundayız?

Neden birilerinin bizim yaralarımızı kaşıması için ortamları hazırlayıp duruyoruz?

Biz kendimizden de ülkemizden de ne istiyoruz?

Saraylarda oturup ayak ayaküstüne atıp ülkenin temel sorunlarını çözme gücüne sahip iken neden dağlarda, taşlarda, sokaklarda, barklarda tank ve toplarlar, uçak ve havanlarla ölüme koşuyoruz?


Hatırlayalım: Dolmabahçe mutabakat metni okunduğunda nasıl da huzurun ayak sesleri ile müşerref olmuştuk. Tamam, artık bu ülke sorunlarını çözme yoluna girdi artık önümüzde kimse duramaz havasına bürünmüştük.


Ama ne oldu?

Birileri bilinmeyen bir yerlerde düğmeye bastı ve ortaya sağlıklı bir barış çıkacağına, kaotik bir savaş çıkmasına neden oldu!

Türkiye’de sorunların legal siyasal yollar ve parlamento çatısı altında çözme imkânı var mı, yok mu?

Bize göre var ve bu yolun mimarlığına aday olan insanlarda veya politikacılardan biri de Selahattin Demirtaş’tır.


Demirtaş hem kendini kamuoyuna kabul ettirmiş bir siyasetçi hem de kamuoyuna sevdirmiş olan bir liderdir. Uyguladığı politika her ne kadar anlaşılmaz nedenlerle toplumun gözünde küçültülmek istense de rahat bir ortamda halkın beğenisini kazandığı açık. Küçük ile küçük büyük ile büyük olan, insanları yaşlarından, cinslerinden, ırklarından, dinlerinden, dillerinden, yaşadıkları bölgelerden, fakirliklerinden, zenginliklerinde dolayı ayırıma tabi tutmayan ve herkesi kucaklayan bir lider.


Çalışmalarının terörize edilmek istendiği dönemlerde o bu yönelimler karşısında Türkiye Cumhuriyeti devletinin cumhurbaşkanlığına  aday olmayı seçmiş bir liderdir.Bunu anlamayanlara bir örnekleme yapalım. Selahattin Demirtaşın Türkiye Cumhuriyeti devletinin Cumhurbaşkanlığına aday olması MHP liderinin Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olması ve gidip seçim çalışması yapması gibi bir durumu veya Yüksekova’ya tatil yapmaya gitmesi gibi bir durumu ifade eder.


Seçim çalışmalarında Genel Merkezi kurşunlanırken, Mitingleri bombalanırken, yandaşları yaka paça dövülürken, teşkilat binaları yakılıp yıkılırken o bütün bunlara rağmen sağduyuyu, sevgiyi, sükûneti tabanına enjekte eden bir lider olmadı mı?


Selahattin Demirtaş Kürt sorununu legal siyaset yoluyla çözmeye çalışan, bu konuya parlamento çatısı altında sağlıklı bir evreye sokmaya çalışan bir Kürt siyasetçidir.


Bütün bu çabalarına rağmen aldığı tehditler o derece yükseldi ki geçenlerde kendisine zırhlı bir araç tahsis edildi. Ve geçen gün bu zırhlı aracın arka camının sağ tarafında kafa hizasına gelecek şekilde bir kurşun izine veya yetkililerin açıklamalarına göre sert bir cismin çarpma izine rastlandı.


Selahattin Demirtaş’ın yaşamına kast edenler sadece kendi nefretlerini cinayetle süslemekle kalmıyorlar aslında onların amacı bununla birlikte Türkiyeyi içinden çıkılamaz bir siyasal kaosun ortasına sürüklemektir. Çünkü çok iyi biliyorlar ki böylesi bir siyasetçinin öldürülmesi demek legal siyasete olan güvenin sıfırlanması demektir. Çünkü biliyorlar ki Selahattin Demirtaşın vurulması demek bu ülkede siyasetçilerin artık rahat bir şekilde siyaset yapmalarını zora sokacaktır. Çünkü biliyorlar ki böylesi bir amaca ulaşmak siyasetin önünü tıkayacak ve yol olarak silahların gölgesini gösterecektir.


Çünkü Demirtaşın varlığı siyasete ve siyasal çözüme inanç yolunda önemli bir nefes ve soluktur. Bu nefesi köreltmek istemeleri arzuladıkları kaotik ortamın gereğidir.


Ama kim ne yaparsa yapsın Demirtaş Türkiye’de sevilen bir liderdir. Kendi deyişiyle elbette “ölüm Allahın emriyle gelir.” Lakin böylesi kalleşliklerle arkadan vurmalarla amacına ulaşmak isteyenler bilmelidirler ki ok yaydan çoktan fırladı. Bu türü girişimler daha çok Demirtaş çıkarmaktan başka bir işe yaramaz! İyisi mi yok etmeyi düşünme yerine saygı göstermeyi tercih edin. Belki o zaman olmayan vicdanınız biraz rahatlar!