Türkiyenin Suriye politikası ve bununla bağlantı olarak sürdürmekte olduğu Kürt politikasının “SOS” verdiğini yetkili ve etkili hükümetimize hatırlatmamız gerekiyor. Çünkü gidişat bu şekilde sürdürülecek olursa ortadoğunun kaynayan kazanında iç karışıklıklardan ciddi bir şekilde etkilenecek olan ülkelerde biri de ülkemiz olacak.

Bu gerçeği görmek için müneccim olmaya falan de gerek yok. Şöyle yüksek bir tepeye çıkıp etrafı azıcık seyretmek yeterli olacak. ABD uydu sistemlerinden de insansız hava araçlarından da istihbarat teşkilatlarının bilgilerinden de istifade etmeseniz bile gördükleriniz doğru karar vermeye yetecek cinsten.

Ortadoğu kazanında pişmeye devam eden ülkelere ve çatışma nedenlerine baktığımızda gördüklerimiz açık;

1-      Özgürlüklerin kısıtlandığı ve baskı yönetimlerinin uygulandığı tek liderlik anlayışları ve buna bağlı baskıcı rejimler

2-      Mezhep savaşları

3-      Radikal dincilik

4-      Dünya dengelerinin yeniden kurulması için sürdürülen hesaplar

5-      Etnik çatışmalar

Peki, Türkiye bu dengelerin içinde var mı?

Cevap belli evet var ve hatta son süreçlere kadar kendisini birçok alanda öncü olarak gören bir ülke konumundaydı. Sünni dünyanın temel taşlarından biri olma yolunda yürüyordu. Lakin ortadoğunun sürekli değişken olan dengeleri içinde bu rolün etkisi artık tartışılmakta.

Çünkü artık Ortadoğu devletleri halifeliğe sahip olan Osmanlı devleti dönemindeki rolün Türkiye için geçerli olmadığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bunun somut örneğini de Yemendeki çatışmalarda görüyoruz. Suudi Arabistan öncülüğündeki Sünni koalisyonun oluşumunda Türkiyenin esamesi bile okunmadı. Öbür tarafta ise Şiiler var tabi.

Mesele bununla sınırlı değil. İran,Rusya,Çin gibi ülkelerin desteklediği Esat rejimi var.BM’de de istemedikleri kararları veto ediyorlardı.Şimdi ise silahları ile birlikte cephede açık bir şekilde rejim güçlerinin yanında yer alıyorlar.

Peki, Türkiye ne yapabildi?

Dünya beşten büyüktür söylemi ile yetinmekle kaldı değil mi?

Ve son örnek bayır bucak Türkmenlerinin durumu ortada. Yıllardır hem DAIŞ hem de rejim baskısı vardı. Ancak Türkiye bu sorunu çözmek yerine hep farklı modellerle duruma müdahale etti. Şimdi Rusya geldi ve onları darmadağın etti. Bizim yapabildiğimiz ise gece yarısı ABD Dışişleri bakanını aramak oldu!

Türkiyenin bu durumda hiç bir şey yapmadığını sanmamak lazım. Türkiye bu konulardaki bütün hıncını ve sinirini Kürtlerden çıkarma derdinde. Bir yandan YPG güçlerini terörist ilan ederek DAIŞ ile aynı kefede olduğunu savunuyor öte yandan hava gücünü PKK ile mücadele adıyla hem ülke içinde hem de ülke dışında kullanıyor. Son birkaç ay içerisinde Türkiyenin uçaklarla medya savunma alanlarına yaptığı saldırılar Rusya’nın Suriye’deki rejim muhaliflerine karşı kullandığı güçten daha fazla.

Tabi bu politikalar içerde de sıkıntılara neden oluyor. Geçen yıldan beri çıkarılan yasalarla her ne kadar ülke içinde olup bitenlere yasal bir zemin hazırlanmış olsa da ortaya çıkan tablo iç açıcı değil. Türkiye'nin Kürtlere yönelik politikaları içerde sıkıntıların ortaya çıkmasına neden oluyor. Silvan, Nusaybin, Yüksekova örneklerinde olduğu gibi ülkede her gün sokağa çıkma yasakları ve can kayıpları meydana geliyor. Bu bölgelerdeki silahlı güçler kabul edilebilirlik sınırlarını zorlayan uygulamalarla vatandaşların kafalarını ve tahammüllerini zorlayan uygulamalar yapıyor.

Peki, bu durum uzun sürer mi?

Bize göre bu politikaların böyle devam etmesi durumunda ülkede istenmeyen gelişmelerin olma olasılığı oldukça yüksek.

Bu nedenle hükümetin ve yetkililerin özellikle Kürt politikalarını netleştirmesi gerekiyor. Eğer topyekun bir savaş mantığı ile güvenlik politikalarıyla bölge yönetilmek isteniyorsa zaten sürdürülen politikada bir değişikliğe ihtiyaç yok. Ancak uzun süreli hesaplar yapılıyorsa hareketin de bunu göre düzenlenmesi ve bir ayara ihtiyacı var. Uluslar arası alandaki her olumsuz sonuca karşı eğer Kürtlere operasyon yapılır ve savaş uçaklara Kürt bölgelerinde bombalamalar yaparsa diğer ülkelerin bu durumdan faydalanmak için her türlü ihtimali değerlendireceğinden kimsenin şüphesi olmasın.

Kürtçe de bu durumla ilgili bir söz var; “Bi kerê nikare bazdide kurtan- Eşeğe gücü yetmiyor semere koşuyor” yani eşeği dövmeye gücü yetmiyor semeri dövüyor manasında. Bizdeki durum da biraz buna benziyor. Suriye’deki karışıklığa, burada olup bitenlere karşı bir şey yapamayan hükümetimiz hıncını Kandil semalarını bombalamakla çıkarmaya çalışıyor. Bu bombalara ödediğimiz paraların yarısını doğru yerlere ve zamanında aktarsaydık şimdi bölgede bilgisi ve oluru olmadan kuş uçmayan bir ülke oluşmuştuk.