Son günlerin önemli tartışma konularından birisi cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığıdır. Parlamento içindeki ve dışındaki muhalefet kanadı Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın bulunduğu makamın gereklerini yerine getirmeyerek yaptığı siyasi açıklamalar ve konuşmalarla taraf olduğunu iddia etmektedir.
Buradan taraf olmaktan anlaşılması gereken Cumhurbaşkanının AKP’yi desteklemesidir. Ya da iktidara yön verecek söylemlerle ortaya çıkmasıdır. Muhalefet bu yönteme Anayasadaki yemin metnini göstererek karşı çıkıyor. 1982 Anayasasının 3. kısım 2. bölümünde bulunun Cumhurbaşkanlığı yemin metni aşağıdaki gibidir ve sayın Erdoğan 28.08.2014 tarihinde bu metni mecliste okuyarak Türkiye Cumhuriyetinin 12. Cumhurbaşkanı olmuştu. Metin şöyle;
“Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma,Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”
Muhalefet bu yemine sadık kalınmadığını cumhurbaşkanı’nın parlamenter demokrasiyi ve Anayasayı hiçe sayarak tek başına ülkeye yönetmeye kalkıştığını söylemektedir. Dolayısıyla da cumhurbaşkanının savunduğu ve gelmesini istediği başkanlık sistemine karşı çıkmaktadır.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a, “Savaşların yiyemediği bu aziz milleti Saray’a tünemiş bir bedbaht yiyip tüketmektedir. Türk milleti iflah olmaz bir despotla, yasa ve anayasa tanımaz bir şahsiyetle yüz yüze kalmıştır. İstenen sistem diktatörlüktür. Türkiye’yi korku parantezine aldın, vatandaşımızı korkuttun. Ama senin de korkacağın, titreyeceğin günler yakındır” diyerek tepki gösteriyor.
CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, “Bugün geldiğimiz nokta yeni bir süreçtir. Anayasası askıya alınmış bir devlet var. Parlamentosu yürütmenin baskısı altında, yargı yürütmenin kontrolü altında, dolayısıyla bu süreç biraz daha hızlanarak giderse halkın direnme hakkı ortaya çıkacaktır” dedi. Başkanlık Sistemi tartışmaları için de “Ne yaparlarsa yapsınlar, CHP olduğu sürece başkanlık sistemi gelmez”
“Ettiği yemine bağlı kalmıyor. Namus ve şeref kavramı, bizim dokumuz için, geleneğimiz için çok önemli kavramlardır. Namus, şeref için gerekirse her türlü mücadeleyi yaparız. Geleceksin parlamentoya, kürsüye çıkacaksın tarafsız olacağın konusunda ‘namus ve şerefim üzerine and içerim’ diyeceksin, parlamentodan çıkacaksın, namus ve şerefi çöp sepetine atacaksın. Bunu kabul etmiyoruz. Adam gibi adamsan, namusuna da şerefine de sahip çıkacaksın”diyor.
Muhalefet cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diktatörlük peşinde olduğu iddiasında da bulunuyor ve bunun memleketi batırmaya götüreceğini düşünüyor.
Peki, bu durumda nasıl düşünmemiz gerekiyor?
Gerçekten cumhurbaşkanı tarafsızlığını mı bozuyor yoksa sistem değişikliği talepleri muhalefete aşırı ağır mı geliyor?
Öncelikle Cumhurbaşkanının son üç dönemdir ezici bir çoğunlukla iktidara gelen AKP’nin Genel Başkanlığından gelen ve hükümetlerine başkanlık yapmış bir kişi olduğunu unutmamak gerekiyor. Bundan da önemlisi Erdoğan seçimlere girerek muhalefetin çıkardığı ortak adaya rağmen birinci turda gerekli çoğunluğu alarak cumhurbaşkanı olmuş bir kişilik. Yani yapılan seçim testleri ile halkın güvenini kazanmış veya oyunu almıştır. Bu da doğaldır ki bir özgüven sağlıyor. Sonrasında istediği şey sistem değişikliği yani ülkeyi başkanlık sistemi ile ve de eyalet sistemi ile yönetmenin ülkenin geleceği açısından daha sağlıklı buluyor. Böyle düşündüğü için de bu istemlerini yerine getiriyor. Anayasada bulunan hakkını kullanarak hükümeti topluyor. AKP kendi partisi olduğu için de oradaki doğal liderliğini sürdürüyor.
Yaptıklarının bütün millet tarafından görüldüğünü de kabul etmek gerekiyor. Türkiye hala parlamenter bir sistemle yönetiliyor ve önümüzdeki seçimlerde bu durum test edilecek. Burada muhalefetin yakınma yerine çözüm bulup iktidara gelmek için çaba sarf etmesi gerekiyor. Hem millete derdinizi anlatamayacaksınız, yapılanı yanlış buluyorsanız bunu aktaramayacaksınız hem de yakınacaksınız bu böyle olmaz. Daha ciddi bir muhalefet geliştirilmesi gerektiği açıktır.
Her ne kadar yemin metninde geçen sözcüklerle bağdaşmıyor görünse de kendisini tanımayan bir muhalefetle diyalog yerine kurduğu partinin hükümeti ile çalışmanın bir cumhurbaşkanına daha çekici geleceğini de unutmamak gerekiyor!