Sadece biz değil dünya da bu aralar Kürtlerin durumu ile yakından ilgili ve gündem coğrafyamızdan ibaret. Bu nedenle insanlıkla alakası olan herkes Ortadoğunun kalbindeki bir alanda yapılan insanlık katliamı karşısında ilgisiz ve duyarsız kalamaz.
Konu Kürtler, coğrafya Kürdistan olunca son yüzyıllık tarih insanlık dramı ile kaynar ancak köprünün altından da çok sular aktığını artık görmek gerekiyor. Çünkü ne dünya eski dünya ne Kürtler eski Kürtler ne de ittifaklar eski ittifaklar. Bu nedenle yeni ile başlayan herkesin bu yenilikleri görmesinde fayda var.
Çünkü ne dünya artık göz göre göre bir Kürt katliamına seyirci kalır ne de Kürtler kurbanlık koyun gibi kaderlerine razı olup boynunu bıçağın altına serer. Bu coğrafyada artık bütün hesaplar kana kan dişe diş politikaları ile yürütülüyor ve herkes kendini savunmak için can havliyle mücadele etmek zorunda kalıyor. Bunun en acı örneklerini yaşayan Kürtlerin edindikleri tecrübeleri de hesaba kattığımızda hesapların çarşıya göre yapılması gerektiği açık. Irak ve Suriye’deki gelişmeler dikkatle izlendiğinde artık yok kabul etmelerin, dikkate almamaların mümkün olmadığını görmemiz gerekiyor.
Peki, ne yapılmalı?
Ne yapılması gerektiği konusunda konunun muhatabı olan ülkelerin yeterli tecrübeye sahip olduklarını biliyoruz ancak ortada duran başka bir değişiklik var. Geçen dönemlerde yaşanan tecrübeler aynı hataların tekrarlanmasına müsaade etmez. Kürtlerin birbirleri ile çatıştırılarak ilerlemelerini durdurmak artık eskisi gibi kolay değil. Üstelik daha evvel uygulanmak istenen bu oyunların ne büyük kayıplara neden olduğu da biliniyor. Kürtlerin geneli de birlikte davranmak dışında bir şanslarının bulunmadığının farkındalar. Her ne kadar liderler ve partiler arasında bir çekişme bulunmakta ise de taban artık yavaş yavaş bu anlaşmazlıklara karşı çıkıyor ve birlikte davranılması konusunda ısrarcı davranıyor.
 Burada ortaya çıkan temel soru veya sorun Kürtlerin kiminle veya nasıl davranarak geleceklerine yön verecekleri konusudur.
Kürtler kendi kaderimizi kendimiz belirleyeceğiz ve bağımsız davranacağız mı diyecekler? Yoksa tarihsel durum da göz önünde bulundurularak Türk, Arap veya Pers halkından biriyle birlikte mi yaşayacağız veya mevcut dağılım içerisinde her ülke içinde ayrı bir statü ile mi yaşayacağız diyecekler? Aynı durum Türkiye, İran ve Arap ülkeleri için de geçerli onların da önümüzdeki süreçte Kürt politikaları konusunda netleşmeleri gerekmektedir. Çünkü bundan başka yol yok.
Aslında bu sorulara mevcut durumda Kürt özgürlük mücadelesinde söz sahibi olan partiler birer cevap vermiş görünmektedirler. Mesela Iraktaki bölümde kalanlar federatif bir sistemi kabul etmişler ve mümkün ise Irak bütünlüğünde değilse kendi başlarına yürümeyi uygun gördüklerine deklere etmişlerdir. KDP ve YNK aynı modeli benimseyen ve bu anlamda altyapılarını kuran partiler. KCK ise özerk demokratik bir model ile değişimden yana tavrını koydu ve yerinden yönetim ağırlıklı bir modelle yola devam etme eğiliminde. Suriye’deki durum ise belli. Kanton yapılanması. Yani Kürtler her üç modelde de diğer halklarla birlikte yaşamaktan yana tavırlarını ortaya koymuş görünüyorlar. Ancak!
Bütün bunların başarılı olması için KCK ile Türkiye cumhuriyeti devleti arasında süren çözüm sürecinin başarılı olarak sürmesi gerekiyor. Çünkü diğer partiler sadece belli bir bölgede etkinlik sürerken KCK bütün alanlarda söz sahibi olan bir yapılanma ve bu nedenle ortaya koyduğu tavır daha etkili sonuçlar doğurmaya müsait.
Son zamanlarda başlayan çözüm süreci ve sağlanan ateşkes sayesinde ülkenin içine girdiği rahatlık hesaplandığında bunun anlamı da ortaya çıkıyor. Türkiye’de kimse adına ne denilirse denilsin çatışma istemiyor.  Bu nedenle Türkiyenin çözüm sürecinin sürmesi için gerekli adımları atmasında büyük fayda bulunmaktadır. Çünkü huzur da geleceğimizin güvenli sürmesi de buna bağlı. Türkiye ortadoğunun içinde bulunduğu bu şartlarda iç çatışma yaşamamalı. Kürtlerle ittifak halindeki bir Türkiyenin bölgenin süper ülkesi olmaktan başka şansı yok! Bu nedenle bu ülkenin geleceğine yön verenlerin ülkeyi düşünmelerinde büyük faydası bulunmaktadır. Dönem ayak oyunları ile diplomatik savsaklamalarla ülkeye zarar verecek adımlar atma dönemi değil.