Kürt sorununu gelişim süreçleri ile ortaya çıkan sonuçları konusunda Türkiye sorunları konusunda kafa yoran herkesin bir bilgi birikimi olduğu biliniyor. Bu nedenle bu süreçleri tekrar uzun uzadıya anlatmanın gereği yok.
Kürt coğrafyası olarak tanımlanan alanlarda;
4000 köy yakılıp, yıkılıp boşaltılmadan
17,500 faili meçhul cinayet işlenmeden
Çatışmalarda 40 bin insan öldürülmeden
3 binden fazla insan kaybedilmeden
100 binlerce insan gözaltına alınıp tutuklanmadan
Milyonlarca insan göç etmek zorunda kalmadan
Türkiye ekonomisinin büyük bölümü savaş bütçesi olarak harcanmadan da sorunun diyalog ve müzakereler yolu ile çözümlenmesi mümkündü.
Ancak bu yol yerine sonuçlarını yukarıda bir bölümü ile aktarmaya çalıştığımız tablo tercih edildi. Bu tercihin yanlış bir tercih olduğunu kabul etmeyen vicdan sahibi tek bir yurttaş bulamazsınız.
Bu acı tabloya rağmen bugün muhatabı belli olan ve kamuoyunun çözümde ısrarcı olduğu bir süreçle yüz yüze bulunmaktayız. Hem devlet tarafının hem de PKK’nin bu konudaki sorumluluğu ağırdır. Hem Hükümetin hem de BDP’nin siyasi yükü ve misyonu ülkenin kaderini belirleyecek bir konumdadır. Bu nedenle çözüme gitme yolunda suni engellemelerin çıkarılmaması hem ülke hem de millet menfaatinedir.
Kürt sorununda silahların susması ve çözüme gidilmesi konusunda bireysellikten ziyade ilkesellik üzerinde durulması gerekmektedir. BDP’nin müzakereler konusunda isim diretme yerine ilke belirtme yoluna gitmesinde fayda bulunmaktadır. Hükümetin de görüşmelerin sağlıklı yürütülmesi konusunda gerekli hassasiyeti göstermesi gerekir. Hiç kimsenin isimler konusunda sıkıntı yaratma hakkı bulunmamaktadır. Çünkü sorun isimlerden kaynaklı bir sorun değildir. Sorun ben- sen kavgasından müteşekkil bir sorun da değildir. Sorun ülkenin bir numaralı sorunudur ve çözüm konusunda da oyalama taktiklerini kaldıramayacak kadar hassas bir sürece sahiptir.
İmralıda görüşmeleri yapan ve bütün Kürtlerin muhatap olarak kabul ettiği Abdullah Öcalan’ın süreci sağlıklı yürütmesi için istediği bilgileri istediği kişilerden alabilmesi ve talimatlarını ya da görüşlerini aktarması için gerekli koşulların yaratılması gerekmektedir. Aksi takdirde suni gerekçelerle bu konuda sıkıntılar yaratılırsa bu işi devletin kurumları bizzat yapmak zorunda kalacaklardır.
Otuz yıldır her türlü koşul altında silahlı mücadele yürütmüş olan bir gücün, lider olarak kabul ettiği ve çözüm sürecinde muhataplığını tartıştırmadığı kişi ile görüşmesini engelleyerek çözüm istediğinizi iddia ederseniz pek inandırıcı bir adım atmış olamazsınız. Bu sürecin başarılı bir şekilde sonuçlanması için müzakerecilerin yanı sıra Hükümet ve BDP kanadının birlikte hareket etmesinden başka şansları yoktur. Bu güne kadar gelinin süreçte hem BDP’nin hem de hükümetin hatalı davranışlarda bulunduğunu görmekteyiz. BDP ilk başlarda nasıl ki kendini muhatap olarak gösteremediyse hükümet de diyalogdan kaçınarak ilişkileri soğuk tutarak çözüm yolunu tıkamıştır.
 O zaman herke Öcalan muhataptır dediği için tutuklanıyordu. Şimdi aynı şeyi hükümet yapıyor. Biz o zaman da çözümün meclis çatısı altında sürdürülmesi gerektiğini söylüyorduk şimdi de aynı konuda ısrarcıyız. Hükümet ve BDP diyalog içerisinde bulunmalı ve süreci götürmeliler diyoruz.
Bu gerçekleştirilirken de isimlerden ziyade ilkelerin ön plana çıkarılmasının yararlı olacağı düşüncesindeyiz. BDP Genel Başkanı Demirtaş grubunda farklı düşünen tek bir arkadaşlarının olmadığını açıklamıştı. O zaman grubunda kimin görüşmeye gitmesi gerektiği konusunda sorun olmaması gerekir. Giden kim olursa olsun nasılsa Partinin görüşlerini aktaracak ve alacağı mesajı parti grubuna aktaracak. Bu nedenle zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı olmanın faydalı olduğunu düşünüyoruz. Hükümetin de sürecin ciddiyetine yaraşır bir ciddiyetle konuya eğilmesi gerektiği artık bilinmelidir.