1989 tarihinde Fransa’da düzenlenen Kürt konferansına katıldıkları gerekçesi ile Kürt kökenli milletvekillerini partiden ihraç eden SHP’nin devamı olan CHP şimdi Kürt sorununa çözüm önerilerini sunmak için Siyasi partilerin kapısını çalıyor. Yapılan randevu açıklamalarına göre de 6 Haziranda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Başbakan Tayyip Erdoğan ile görüşecek.
Öncelikle Kürt sorununun çözümü ve çatışmaların ortadan kaldırılması için atılacak olan her adımın desteklenmesi gerektiğini belirtelim. Eğer çözüm yolunda geçmişin hesabını sorma anlayışı ile hareket edilirse elbette tartışmalarda çözüme vakit kalmaz. Bunun farkında ve bilincindeyiz ancak buna rağmen çözüm süreci irdelenirken herkesin ve her siyasal anlayışın kendini yoklamasında da fayda bulunmaktadır.
Kürt sorununun bugünkü aşamaya gelmesinde CHP’nin payının olmadığını veya küçümsenmesi gerektiğini iddia etmek mümkün değil. Nasıl ki 12 Eylül askeri darbesinin baskıcı politikaları PKK’nin silahlı mücadeleye başlamasına neden olmuşsa bugünkü BDP’nin geldiği siyasal anlayışın ilk kurumsallaşması da eski CHP’nin devamı olan SHP’nin tahammülsüzlüğü ve dışlayıcılığı sayesinde olmuştur. 1989 tarihindeki ihraç 1990 tarihinde HEP’in kurulmasına neden olmuştur. Ardından gelişen siyasal şartlar ve baskılar HEP, ÖZEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP ve BDP’nin kurulmasına neden olmuştur. Bu süreç aynı zamanda Kürtlerin kendi adları ve talepleri ile siyasal alanda kendilerini ifade etmesine de neden olmuştur.
Türkiye’de Kürt sorunun çözümü Kürtlerin dışlanması ile mümkün değildir. Gerek parlamentoda temsil edilen siyasal partilerin içerisinde gerekse temsil edilmeyen diğer siyasal partilerin içerisinde hatırı sayılır oranda Kürt kökenli yurttaşın siyaset yaptığını belirtmek gerekmektedir. Ancak bu siyasetçiler Kürtleri temsilen bulundukları partilerde görev almayıp içinde bulundukları partilerin anlayışlarına göre siyaset yapan kişilerdirler. Türkiye’de Kürt sorunu ile ilgili olarak kendisini muhatap olarak gören ve gösteren ve bu şekilde kabul gören parti ise şüphesiz yukarıda saydığımız gelenekten gelen ve adlarını sıraladığımız HEP- BDP geleneğidir. Bu nedenle parlamentoda temsil edilen bu siyasal partinin dikkate alınmayacağı bir çözümün ayakları yere basan bir çözüm olmayacağını hatırlatmamız gerekir.
Çözüme giden yol legal siyaset alanında yürümelidir ve şeffaf olmalıdır. Şeffaf ve legal olmayan adımlarla sorun daha çok illegalize olmaya müsaittir. Legal ve şeffaf politikanın da ne sayın başbakanın “kalleşlik teorisiyle” nede CHP’nin bilinmeyen yol haritası ile çözümlenmesi mümkündür.
CHP’nin Kılıçdaroğlu ekibi ile yeni bir dönüşüm denediği emareleri görülmektedir. Dileriz bu değişim ve dönüşüm Türkiye Demokrasisinin ilerlemesi için katkı sunar ve CHP’yi İttihat ve Terakki mantığından kurtarır. Sayın Kılıçdaroğlu görüşmelerle ilgili olarak yaptığı açıklamada; “Artık analar ağlamasın" diye bir cümleyi bizim siyaset gündemimizden  kaldırmanın yolu, terörü sonlandırmaktan geçer. Ben CHP Genel Başkanı olarak  üzerime düşen sorumluluğu yerine getirmek istiyorum. Şehit anneleri, şehit  babaları ısrarla bunu istiyorlar. Biz de taleplerini dikkate alıyoruz, sorumluluk  üstleniyoruz. Başbakan'a gidiyoruz, yol haritamızı sunacağız. Niçin yol  haritasına gerek olduğunu açıklayacağız, takdir kendisinindir. Terör konusunda  bütün siyasi partilerin ortak çaba harcamaları gerekiyor. Bu ortak çabayı harcar,  sorumluluk üstlenir terörü sonlandırırsanız, Türkiye'ye çok iyi katkı sağlarız.  Son 30-35 yıldır Türkiye'nin gündeminden düşmeyen sorunu gündemden düşürürüz. Bunun yol yöntemini bulduk. Başbakan'a sunacağız. Yol yöntemimizin eksik  olduğunu söyleyenler olabilir, yeni katkılar yaparlarsa mutlu oluruz. Doğru  olmadığını söyleyen olabilir, onlar düşüncelerini getirirse destek oluruz. Biz  iyi niyetle Türkiye'nin sorunlarını çözmeye hazır bir partiyiz. 'Şehit  anneleriyle görüşün, bu son olsun' diyorlar. 'Başka çocuklar yaşamlarını  yitirmesin'. O dilekten yola çıkarak düşüncelerimizi Başbakan'a aktaracağız” demektedir.
Bir kere sorununun çözüm mantığını ve kullanılan dili iyi kullanmak ve değerlendirmek gerekiyor. Sorunun adını doğru koymazsanız çözüme gidişiniz de zor olur sanırız. Soruna Kürt sorunu yerine terör sorunu demek süreci zora sokan bir anlayışı da beraberinde getireceğini hesaplamak gerekir. Siyaset incelikleri görebilmeyi de öngörmelidir!