ZOR ZAMANLAR
İmparatorluğun bitiminde bir “ulus devleti” yaratan “Kemalist” ideolojinin uygulamalarıyla despotik “tek”çi yönetimin eksiksiz bir biçimde hükmünü sürdürdüğü süre az bir zaman değildi; tam 80 yıl, neredeyse bir asır!
Yeniden dirilişine tanık olur muyuz bilemem ama Kemalizm’in bu devr-i iktidarında, doğumundan ölümüne dek insanların tüm yaşamı bu “tek”çi sisteme göre dizayn olundu. Evrensel uygarlığı içselleştirme yerine “biçimsel bir batıcılık” kisvesi altında “asker millet” böylesine bir dönüştürücü program sonunda yaratıldı.
Hiç inanılası değildi ama felek ters döndü bir gün ve bu kutsal ideolojinin sırtına binerek “Bu devletin asıl sahibi bizleriz, her işin en iyisini bilen de biziz!” diyerek bu uzun yıllar boyunca milletin ensesinde boza pişiren “resmi zihniyet”in ardılları , hiç umulmadık bir anda tepetaklak oldular.
Aslında bizleri bu günlere getiren ilk işaret fişeğini, kibrinden kırıntı kaybetmeden mezara gidecek olan şimdiki değil, yıllar önceki bir başbakandı. O kişi, beğenir ya da beğenmezsiniz, ne ki, Cumhuriyet tarihi boyunca “devletin kudsiyeti”ni ilk sorgulayan rahmetli ÖZAL’dan başkası değildi; “Artık kutsal olan devlet değil, insandır,devlet insanın emrinde olan basit bir düzenektir ” diyerek Türkiye’nin yabancısı olduğu, devlete de insana da yeni, çağdaş ve insancıl bir tanım getiriyordu. Yüzde 50’nin verdiği şişinmeyle yaptığı tüm olumlu işleri, son zamanlardaki belirgin egosuna kurban eden bir süreci yaşayan şimdiki başbakana (ABD’nin de hakkını yememek kaydıyla) yolu açan da aslında T.Özal’dan başkası değildir.
Yol açıldı da ne oldu?
Vardığımız menzil Devr-i Tayyip’tir neticede. Mucidine bakarsanız ise “devr-i saadet”ir.
Haklıdır adam ve şanslıdır; şansı sadece dünyanın kocası ABD’nin kendisine, “Yürü, arkandayım!”demesinden ibaret değil, dua etmesi gereken bir de ÖZAL var. Rahmetli, devletin kutsiyetine dokunmasaydı (işe yaramaz atıl halde bile olsalar) Tayyip bey’in haddi miydi ki, ülke ekonomisine bu günkü görece rehaveti sağlayarak soluk aldıran ve neredeyse bir ülkeye bedel kamu mallarını bir bir satışa çıkarabilsin?
Evet yatsın kalksın bunlara dua etsin, Erdoğan..
Ve bir de, üzerine oturduğu muhafazakar kitleye ilaveten kendisine, “yetmez ama evet” diyenler de cabası..
Doğru, verili koşullara bakarak ( fakat ihtiyatı da elden bırakmamak koşuluyla) Kemalizmin miadını doldurduğunu söyleyebiliriz. İyi de bunun yerine ikame olunanın ne menem bir sistem olduğunda her kes hemfikir mi?
İyi niyetli insanlar ilk başlarda, son bir-iki yıldır aşırı gücün, giderek AKP iktidarını “korku imparatorluğu”na dönüştürdüğünü söyleyenleri pek ciddiye almıyorlardı.
Ya şimdi?
Kibir ve kudret timsali T.Erdoğan sadece başbakan ve hatta sadece “başkan” bile değil, o artık muhteşem bir yüzyılı yaratan “sultan” mesabesindedir. O tek başına AKP’dir, o tek başına 550 milletvekili, o yürütme, yasamadır, “bağımsız yargı”nın hamisidir.
O sadece, kendisine “biat” etmeyen gazetecileri “tasmalayıp” işlerinden kovulmalarına neden olan bir muktedir değil, o her konuda, tıptan sosyolojiye kadar bilimin her dalında, insanların doğumundan ölümüne kadar olan yaşamını düşünen, düzenleyen “tek bir bilen”dir.
Körelmeyen bir bıçak gibi o tartışılmaz mütedeyyin, dindardır o.
Kutsal devlet görevlileri tarafından Roboski’de parçalanan 34 Kürt çocuğuna bu kadar aldırmaz görünmesine rağmen o bir “evlad-ı saleh”tir. Kısaca o artık “tek”tir ve Allahın yer yüzündeki gölgesi gibidir.
*** *** ***
Okuyamayanlarınız için : Biliyorum, kısa olmayan bir yazıdan sonra size ek bir makale okutmak haksızlık belki ama, yine de yıllarca T.Erdoğan’ın bulunduğu cenahta gazetecilik yapan ve Y.Şafak’ta “Roboski katliamı”na dair yazdığı yazı nedeniyle işinden kovulan değerli yazar Ali AKEL’in aşağıdaki “son” yazısını okumanızı öneririm.
İşte o yazı.
|
|||||
|