12 Eylül sabahında karpuzları traktör römorkuna yüklemiş Silvan’a doğru yola çıkmıştık. Üçyoldaki askeri hareketlilik dikkatimizi çektiyse de kimse bir şey dememişti. Malabadi’ye vardığımızda ise yoldaki askerler tarafından durdurulduk. Önce kimlik sordular. Babamda ve traktörü süren amcamda kimlik vardı ancak bende ve benden küçük kardeşimde kimlik yoktu. İlkokulu yeni bitirmiş ortaokula kayıt yaptırmıştım. O zaman kayıt sırasında kimliğimizi de alıyorlardı. Durumu söyledim tamam dediler. Kardeşimin kimliği olmadığı için onu indirdiler. Epey bir dil dökmeden sonra dönmemiz kaydıyla bizi serbest bıraktılar. Karpuzları Malabadi’de satıp Batman çayını izleyerek eve geri döndük.

O zaman darbe olmuş dediler. Darbe olmuş da bizi niye çevirdiler onu anlayamamıştım. Çocuk aklı işte nereden bileceksiniz?

Sonra askerlerin köy ziyaretleri, yol kontrolleri, kimlik sormalar, cami veya okul önünde toplanmalar derken süreç akıp gidiyordu. Kim yakalanıyorsa alınıyordu. Akrabalarımız vardı alıp Diyarbakır’a göndermişlerdi. Babalarının yakınmaları hala belleklerimde duruyor. Lise çağlarına geldiğimizde durum daha iyi anlaşılmaya başlandı.

Sonra 84 süreci ve çatışmalı dönemin başlangıcı. Beraber sokakta top oynadığımız birçok arkadaşımız birden ortadan yok olmaya başladılar. Sonraları öğrendik ki başını alan dağa çıkmaya başlamış. Ardından gelen ölüm haberleri…

Öyle korkunç süreçler yaşandı ki bu ülkede artık insanlar karşılarındaki insanların ölümlerine bile sevinir hale geldiler. Korkunç şeyler yaşandı bu coğrafyada.

Seksenli süreç daha çok asker- PKK çatışmaları ile geçti. Ancak doksanlı süreci daha zor koşullarda geçirmek zorunda kaldık. Sapla saman birbirine karışınca doğaldır ki işler de karıştı. At izi ile it izi birbirine karıştı derler ya işte tam da öyle bir dönem geçirdik doksanlarda.

PKK güçlendikçe baskılar artmaya başladı. Baskılar arttıkça PKK’ya katılımlar arttı. Tam bir kaos ortamına girdik. Yasal sınırlar içerisinde hareket etmek zorunda olan devlet de bundan vazgeçerek illegal oluşumlarla hareket etmeye başladı. Yargısız, sorgusuz ve sualsiz insanlar yok olmaya başladı. Sadece bu değil bir de Jitem, Hizbulkontra gibi unsurların çatışmaları da ortamı gerdikçe gerdi. Kentimizde milletvekili vurulacak kadar insanların gözünü kan bürüdü.

Gündüz sokağa çıkamaz olduk. Gece zaten hak getire. Faili meçhul diye anlardırılan 17 bin dolayında cinayet işlendi.

Din adına

Devlet adına

Millet adına

Kimin gücü yettiyse diğerini yok etmeye başladı.

Sonuç itibariyle günümüze kadar gelindiğinde bu ülke 50 bin civarında evladını kaybetti. Yani 50 bin yurttaş öldürüldü.

Ne bir din devleti kurulabildi

Ne Kürdistan kuruldu

Ne inkarcı zihniyet inkarda direnebildi

Ama binlerce aile yok oldu. Binlerce ana yüreği yandı. Binlerce fidan yere düştü.

Kürtleri inkar ve imha siyaseti sonuçta başarılı bir sonuca erişemedi. Siyasi argümanlarda değişti.

Başında beri var olan ülke sorunlarının konuşularak çözümlenmesi gerektiği noktasında direnip durduk. Bundan sonra da aynı çizgide yürümek azmindeyiz. Çünkü ne kadar savaşırsanız savaşın eğer bir sorun varsa bir gün mutlakta oturup sorunun çözümü için çalışmak/ konuşmak zorunda kalırsınız. Belki yer ve zamanı değiştirebilirsiniz ancak sonuç değişmez. Daha çok kan dökülse de insanlar sonunda çözüme ikna olmak zorundadırlar.

Her ramazan ayı geldiğinde ve her bayram yaklaştığında taraflardan talebimiz kansız bir ramazan ve bayram geçirilmesi için gerekli hassasiyeti göstermeleriydi. Bu talep ve dileğimiz bu bayramda gerçekleşmiş oldu.

İçinde bulunduğumuz barış sürece nedeniyle yıllar sonra ilk kez tabutsuz ve ölümsüz bir dönem geçiriyoruz. Sürecin olumsuzlukları üzerinde kendini yaşatanların durumdan rahatsız oldukları her hallerinde belli olsa da bu süreci desteklemeye devam edeceğiz.

Kan üzerinde pazarlık yapılamayacağının, yapılmaması gerektiğinin artık farkına varılması gerekiyor. Takke düştü kel göründü. Türkiye siyasetinde kimin neyin peşinde olduğu artık yurttaşlar tarafından biliniyor.

Yıllar sonra da olsa çatışmasız ve ölümsüz bir bayram geçirdiğimiz için mutluyuz. Dileriz bu ülke ve insanlar bir daha ölüm cenderesinin içine girmez ve mutlu bir yaşam sürer. Buna çok ihtiyacımız var. Yaraları sarmak için çatışmasızlık ortamının sürmesi gerekir. Bu ortamı sağlayanlara teşekkürlerimizi sunarken herkese mutlu bayramlar diliyorum.