Bu iki kavramın bir arada bulunması veya yan yana getirilmesi ilk başta farklı bir algı yaratabilir. Ancak kendimizi ön yargılardan arındırıp olayları kendi mecralarında değerlendirirsek bu iki kavramın ortaklaşmasının normal bir durum olabileceğinin de farkına varabiliriz.
18 Mart 1915 tarihinde meydana gelen olay elbette öncesinden ve sonrasından ayrı okunamaz. Tarihe Çanakkale zaferi olarak yazılan bu savaşın karada oluk oluk kan akmaya neden olduğunu da hatırdan çıkarmamak lazım. Yüz binlerce vatan evladının bu toprakları işgalden kurtarmak için hayatını feda etmesi sıradan bir olay gibi elbette değerlendirilemez.
Çanakkale’de kıt imkânlara rağmen düşmana karşı zafer kazananlar Anadolu’nun her tarafından gelip vatanı korumaya ve kollamaya çalışan insanlardı.
1915 tarihindeki çatışmalarda hayatları pahasına ülkeyi korumaya çalışanların evlatlarının son zamanlarda hayatları uğruna çatışmaya girmiş olmalarını iyi tahlil etmek gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü bu durum tahlil edilmez ve bu sonucun hangi yanlışlıklar sonucu ortaya çıktığını anlamaz ise gittikçe Çanakkale ruhundan uzak kalınır ve ayrılık ve uzak durmalar daha da çoğalır.
Çok iyi bilmekteyiz ki Çanakkale zaferi ülkenin her yanından gelen ve her etnik yapıyı temsil eden insanların dökülen kanları ile kazanıldı. O halde herkese ve herkesin sahip veya ait olduğu zenginliklere saygı gösterilmelidir ki Çanakkale ruhuna geri dönüp o birlikteliği yakalayalım. Böylece Çanakkale zaferi yurdun her tarafında coşkuyla ve halk katılımı ile kutlansın.
Çanakkale zaferi gibi bu coğrafyanın zengin toplumsal yapıları tarafından kutlanan başka bir bayram da Newroz bayramıdır. Bir direniş destanı ve haklının kazandığı bir sembol. Bir çok Asya ülkesinde de kutlanan bu bayramın yıllarca ülkemizde yasak muamelesi gördüğünü biliyoruz. Kürtlerin ısrarlı kutlama çabaları sonucunda Devlet de newrozun varlığını kabul etti. Ancak bu kabul ve kutlamalar resmi kutlama düzeyini geçemedi. Newroz doğu yakasında sevinçle kutlanırken batı yakası bu bayramın kutlanmasına soğuk. Devlet erkanı tarafından protokol düzeyinde kutlanan bir bayram olarak görülüyor. Yumurta tokuşturulan, örs üzerinde demir dövülen ve ateş üzerinde atlanılan bir bayram! Oysa bu bayramın Doğu yakasında öyle kutlanmadığını halkın coşkulu katılımı ile kutlandığını biliyoruz. Oysa tıpkı Çanakkale zaferi gibi Newroz da hem batıda hem doğuda halk katılımı ile kutlanabilirdi.
Newroz doğuda nasıl kutlanıyorsa Çanakkale zaferi de batıda o şekilde kutlanıyor. Belki aynı oranda katılım ve coşku olmayabilir ancak yaklaşım bu şekildedir. Newroz Batı yakasında nasıl protokol düzeyinde kutlanıyorsa Doğu yakasında da Çanakkale zaferi aynı protokolsal yaklaşımla kutlanıyor.
Oysa bir ülkenin ortak değerleri varsa bunu ortak şekilde kutlama erdemine de ulaşmak sevinçlerin artmasına birlikteliklerin daha da güçlenmesine neden olur. Her iki bayramın da kutlandığı hafta aynı o halde bu ülkede bu iki bayramın kutlanması konusunda yani aynı coşkuyla kutlanması konusunda yapılması gereken, atılması gereken adımlar ve işler var. Devletin taraf olmadığı ve yurttaşının bayramını kutlamaya uygun ortam sağladığı bir yapı geliştirilirse bu mümkün olabilir.
Türkiye iç barışını üzüntülerini ve sevinçlerini birlikte kutlamaya başladığında sağlamış olacaktır. Halklarının birbirlerini ciddi manada kucakladıkları zamanda başarıya ulaşabilecektir. Aksi halde ilerlemek ve hedeflenen noktalara ulaşmakta zorluklarla karşılaşmaya devam edecektir.
Çanakkale zaferinden sonra kurulan yeni Türkiye cumhuriyetini oluşturan mozaik inkar ve imha politikaları ile yerle bir edilmeye çalışılmamış olsaydı elbette bugünkü durumda olmazdık. Sevinçlerimizde de tasalarımızda da ortak hareket edilir ortak duygularla duygulanırdık.
Ancak devlet ve millet adına hareket ettiklerini savunanlar, yeni ve tek bir millet icat etmeye çalışanlar, geçmişin korkuları nedeniyle kendi gerçeklerini inkara yönelenlerin ortaya çıkardıkları politikalar sonuçta bizi bu hale getirdi. Kendimize, ülkemize, insanlarımıza yabancı bir anlayış oluşturuldu. Devlet kutsanırken millet devletin hizmetkarı olarak görüldü. Her şey devlet için mantığı ortaya çıkarıldı ve milletin bireyleri bu anlayışa kurban edildi. Sonuç darbeler oldu, Sonuç çatışmalar oldu, sonuç başkası karşısında kardeşçe savaşanların birbirlerini vurmaları oldu. Bu nedenle de bu gün Çanakkale ve Newroz bayram ve zaferlerini ülkenin her tarafından aynı coşkuyla kutlama imkanına sahip olamıyoruz. Milletin kutladığına devlet mesafeli devletin kutladığına millet mesafeli davranıyor. Oysa bu tür tarihler millet coşkusuyla kutlanmalı öyle değil mi? Bütün eksikliklere ve yanlışlıklara rağmen Çanakkale zaferini de Newroz coşkusuyla kutluyoruz. Çünkü her iki konuda da bir direniş ve bir kurtuluş ateşi bulunuyor.