Türkiye’de Kürt sorununun siyasi arenadaki temsilciliğini ve takipçiliğini yapan Barış ve Demokrasi Partisinin anlaşılması konusunda bir takım sıkıntılar çekildiği yazılan yazılardan ve yapılan yorumlardan anlaşılmaktadır.
BDP dururken, BDP’nin sıkıntılarını anlatmak elbette bize düşmez. Bizim anlatmaya çalışacağımız konu Türkiye’nin batı yakasında ve bölgede BDP’ ye eleştiri getirenlerin BDP’nin konumunu anlayıp anlayamadıkları üzerine olacak.
Kürt sorunu gibi karmaşık boyutları olan, değişik merkezleri ve mücadele yöntemleri olan bir konuda legal alanda siyaset yapmak ve aynı zamanda aynı tabanın isteklerine cevap vermeye çalışmanın zorluğu anlaşılır olmalıdır. Bunun en somut örneği de BDP kadrolarının neredeyse tamamının siyasi arenada siyaset yapmaya çalışırken tutuklanıp, hapishanelere atılmasıdır. Gerekçe bilindiği gibi örgüt üyesi olmak, örgüt propoğandası yapmak, övmek, yardım yataklık etmek vb, şekilde devam ediyor. Milletvekilleri, Belediye Başkanları, Belediye Meclis üyeleri, İl Genel Meclis üyeleri hep bu nedenlerden dolayı tutuklu bulunuyor.
Bu gerçekliğe rağmen parti, tabanına döndüğünde yeterli oranda radikalleşemediği eleştirisi alırken Türkiye’nin Bölge dışındaki kesimleri ise BDP’nin legal siyasetten çok örgüt propagandası yaptığı eleştirisini yöneltmektedir. Daha açık bir deyişle Türkiye genelinde siyaset yapan büyük bir kesim BDP’yi PKK’lı olmakla suçlarken, PKK tabanı bölgede ve mücadele ettiği alanlarda BDP’yi pasif ve işe yaramaz politikalar yürütmekle itham etmektedir.
Bu durum elbette legal siyaset yapmaya çalışan BDP yönetimlerini sıkıntıya sokmaktadır. BDP’yi yeteri oranda siyaset yapmamakla eleştiren siyasi parti temsilcilerinin Türkiye’de ve özellikle BDP’nin Mecliste güçlü olarak bulunmaması için başta baraj sorunu olmak üzere bir dizi önleyici tedbir aldıklarını da inkar etmeleri mümkün değil. Demokrasi isteyen iktidarların seçim barajını %10’larda tutmakta ısrar etmeleri aslında BDP’nin Meclisteki temsiliyetinden de ne kadar rahatsız olduklarını göstermektedir. Diğer bir yandan seçim yasasındaki boşluktan yararlanarak bağımsız olarak seçime girip mecliste grup kurmayı başaran aynı partinin ekonomik olarak çökertilmesi gayesi ile Türkiye’de siyasetin desteklenmesi için partilere dağıtılan hazine yardımı da BDP’ ye ödenmemektedir. Bu yıl dağıtılacak olan 141 milyon TL’lik hazine yardımı AKP, CHP ve MHP arasında dağıtılacaktır. BDP’nin toplayacağı yardımların son olarak kabul edilen Terörün finansmanı yasasına takılıp takılmayacağı da meçhul durumda.
Peki, BDP’yi eleştirenler bu konu ile ilgili doğru ve haklı yorumlamalarda bulunuyorlar mı?
BDP’nin Kürt sorununun çözümü konusunda sadece kendine güvenerek inisiyatif kullanmadığı eleştirisi yapılabilir. Ancak sürmekte olan görüşmelerden de anlaşıldığı gibi bu riski BDP kendi başına yüklenemezdi. Çünkü masaya tek başına otursa da diğer bileşenlerin onayı olmadan alınacak kararların uygulanması mümkün olmazdı. Bunu tüm kesimler bildikleri halde onlardan güçlerini aşan şeyler beklemeye çalışanların ya da bekliyor görünenlerin yaptıkları propoğanda yapmaktan başka bir şey değil.
Gelinen noktada görüşmeler yoluyla çözüm sürecine girilince BDP doğal ve haklı olarak üzerine düşen rolü oynamaya hazır olduğunu belirtiyor. Ama döne kadar “neden inisiyatif almıyorsunuz” diyenler bugün “siz bir kenarda kalın” havasındalar. Bu durum ilk başlarda BDP’ ye eleştiri olarak yöneltilen inisiyatif kullanmama konusu kadar zararlı ve yanlış bir tutumdur. Çünkü bu tavır legal siyasi alan dururken güçler dengesi nedeniyle legal siyaset yapanların sürecin dışında bırakılmasını ve çözümün kapalı kapılar ardından sürdürülmesinden başka bir işe yaramaz. Oysa bu halkın barışa verdiği bu destek karşısında hak ettiği şeffaf bir sürecin işletilmesidir.
Sonuç olarak hem iktidar hem de karar verme mercilerinde bulunanların BDP’yi iyi anlamaları ve legal siyaset alanının güçlenmesini istiyorlarsa bu partiyi sürece aktif olarak katmaları herkesin yararına olacaktır. Birini sürecin dışında tutup sürece katılmamakla suçlamak, suçlu olmak manasına gelir.