12 Haziran genel seçimlerinden sonra yaşanılan yemin krizi ve sonrasında BDP/DTK’nın açıkladığı ‘demokratik özerklik’ ilanı hiç şüphesiz Türkiye’nin en önemli gündemini oluşturdu ve oluşturmaya da devam ediyor. Hiç şüphesiz Hatip Dicle’nin vekilliliğinin düşürülmesi ve de KCK’den tutuklu 5 vekilin serbest bırakılmaması büyük bir haksızlık.

Bu haksızlık karşısında BDP’nin meclisi boykot etmesi anlaşılabilir bir durum. Hem BDP’nin aldığı bu karar siyasi bir parti olarak BDP’yi bağlar ve bu kararın da devam edip etmemesi BDP’nin siyasi bir tavrı ve stratejisidir. Ama bunun sonrasında tüm Kürtler adına alınan ‘demokratik özerklik’ kararı sadece BDP’yi bağlamaz; çünkü bu karar tüm Kürtlerin adına alınmış ve tüm Kürtleri bağlayan bir karar. Peki Kürtler adına alınan bu karar neye ve kime dayandırılarak alındı?

BDP tüm Kürtler adına karar verme hakkına sahip mi?  Demokratik özerkliğin ne olduğunu Kürtlerin yüzde kaçı biliyor? Bu sorulara cevap aramak için onlarca Kürt arkadaşımın (BDP’li, AKP’li ve Partisiz) fikirlerini aldım ve bu yazımı bu fikirler doğrultusunda kaleme aldım. Maalesef tam anlamıyla demokratik özerkliğin ne olduğunu pek de anlayıp bilen birisine rastlamadım. Genel itibariyle fikirlerini aldığım arkadaşların görüşleri birbirine yakın olup halk adına alınan kararlarda halkın onayının alınması birinci öncelik olması gerekliliğini belirtmeleriydi. BDP’li arkadaşlarımın bir kesimi demokratik özerkliği tam anlamamış olsalar da kendi iradeleri olarak gördükleri BDP’yi aldığı bu kararından dolayı sonuna kadar desteklediklerini dile getirirlerken bir kesimi de zamanın ve metodun yanlış olduğunu dile getirdiler.

Diğer taraftan BDP’li olmayan diğer Kürt arkadaşların BDP’nin tüm Kürtler adına böyle hayati bir konu hakkında karar vermesini eleştirerek yanlış olduğunu vurguladılar. Ayrıca demokratik özerklik kararının ilanının tüm Kürtleri bağlayabilmesi için tüm Kürt kesimlerinin bu konu hakkında bilgilendirilmeleri, fikirlerinin alınması ve bunun sonrasında da özgür iradeleriyle demokratik bir biçimde karar vermeleri gerektiği fikrinin yaygın olduğunu gördüm.

Evet anlaşılan o ki demokratik özerkliğin ilan ediliş biçimi ve zamanı olumlu karşılanmamakta. Bu da bize gösteriyor ki halk kendisinin adına karar verilmeden önce fikrinin ve onayının alınmasını istiyor. En doğrusu da zaten halka gitmektir; çünkü halkın onayı olmayan hiçbir karar meşru değildir. Hatta halkça kabul görmeyip ama yasalarca meşru görülen, kabul edilip yürürlüğe giren kararlar dahi değişmeye mahkûmdur. Tıpkı halka dayanmayıp halkın istemediği ama birkaç kişinin keyfi düzenlemiş olduğu meşru görünen T.C. Anayasasının bazı maddeleri gibi…

Gelecek hafta başlayacak olan mübarek Ramazan ayının tüm İslam âlemine hayırlara vesile olması ve içinde bulunduğumuz sıkıntıların bitmesi temennisiyle…