12 Eylül 2012 tarihinde başlayan süresiz ve dönüşümsüz açlık grevleri sağlanan uzlaşma neticesinde can kaybı olmadan 18 Kasım tarihi itibariyle sona erdi.68 gün süren ve katımcıların ölüm sınırına yaklaştıkları bu grevlerin bu şekilde sona ermesi çözüm umutlarının da tekrar depreşmesine neden oldu.
Şapkayı önümüze koyup aklıselim ve vicdanlı olarak düşünmek ve değerlendirmelerde bulunmak gerekir. Meşru ve haklı taleplerin yerine getirilmesi için yapılan eylemlerde tarafların rolü konusunda “tartışmaya gelmemek” doğru bir mantık değil elbet. Ancak bu süreçte Türkiye’nin gelmiş olduğu sayasal konjektör itibariyle çözümleri “tık” diye gerçekleştirmenin de kolay olmadığının farkında olmak gerekiyor.
Legal siyasal alanda faaliyet göstermekte olan siyasal partiler ve siyasiler süreci karşılıklı restleşme ve inatlaşma üzerinde tartıştırarak yürütmeye çalıştıkları sürece toplumsal gerginliklerin azalması mümkün olmuyor.
Bir uzlaşı ortamının gerçekleşmesi için konuşma zemininin hazırlanması için başta kullanılan dil olmak üzere sürece katkı sunan enstrümanların kullanılması gerekir.
Söylem ve söylem tarzı oldukça önemli psikolojik sonuçlar doğurmaktadır.
Gerek iktidar cephesinde gerekse Kürt siyasal hareketi cephesinde bu kadar sert söylemler kullanıldıktan sonra yan yana gelip konuların tartışmanın olabilirliği biraz zora giriyor. Bu nedenle bu söylemin ve kullanılan dilin değişmesi gerekmektedir.
Açlık grevleri süreci ve alınan sonuç göstermektedir ki istenilirse barışa giden yolda ilerlemek mümkündür. Çünkü sorunun muhatapları ve kendisi artık bütün çıplaklığı ile ortadadır. Bu kadar netliğin bulunduğu bir ortamda ve çözüm gücü açısından bu kadar güçlü bir irade varken çözümü ve barışı ötelemek vicdani sınırları zorlayan bir aşamadır.
Kürtlerin haklı taleplerinin göz önüne alınmaması mümkün değil ancak iktidarı da anlamak gerekiyor. Sıkıntılarla ve sert bir muhalefetle karşılaşıyor. Türkiye’de yıllarca kanla sürmekte olan Kürt sorununun çözümü için Türkiye kamuoyu radikalleştirilmezse çözüme direnen bir yapıya sahip değil. İktidarın her talebi karşılaması da elbette beklenemez. Ancak buna rağmen attığı adımları görmek iyi değerlendirmek zorunluluktur. AKP iktidara geldiği günden bu yana hiçbir şey yapmadı denilemez.  Zaten mesele de bu değil.
Mesele; yapabilecek güce sahip olduğu şeyleri yapmaması.
Mesele; sahip olduğu gücü ve desteği barış sürecinde kullanmaması.
Mesele; Kürt sorununun çözümü konusunda izleyeceği stratejiyi kamuoyuyla paylaşmaması.
Bütün bunlar endişeli bir bekleyiş ve çözümsüzlüğe neden oluyor. İktidar, Filistin sorunun çözümü noktasında kullandığı dil ve yaklaşımı Kürt sorunu konusunda kullansaydı eminiz ki şimdi birçok aşama geçilmiş ve ölümlerin olmadığı bir ülkeye kavuşmuş olurduk. AKP ve hükümet;”benim yaptıklarım neden görülmüyor?” eleştirisinde bulunuyor. Bu doğru değil. Yapılanların hepsi tek tek görülüyor ancak bunların barış süreci ile tamamlanmaması durumunda hepsi ölümlerin gölgesinde kalıyor. Yapılanların daha iyi görülmesi için bir adım daha ileride bulunmak gerekiyor. Bir ileri iki geri adım atılınca yapılanların da görülmemesine neden olunuyor. Bu sıkıntıların aşılması gerekiyor. Yakalanan konuşma ortamının tekrar değerlendirilmesi gerekiyor. Değerlendirilmesi gerekiyor ki ülkede akan kan durabilsin.
Bu son süreçte meydana gelen gelişmeler göz önüne alındığında artık bir uzlaşma zeminine gidilebilmesi umudu ortaya çıkıyor. Tarafların bunu değerlendirmesi gerekiyor. Biz açlık grevindeki başarılı sonucu diğer sorunların çözümünde de görmek istiyoruz. Diliyoruz ki bu uzlaşma anlayışı genelleşsin ve barışa vesile olsun. Kanın akmamasına vesile olsun. Kardeşliğe vesile olsun.