12 Eylül 2012 tarihinde başlayan ve 69 gün süren süresiz ve dönüşümsüz açlık grevleri Öcalan’dan gelen çağrı üzerine bitme noktasına geldi.
Cezaevlerinde bulunan PKK ve PAJK davalarından tutuklu ve hükümlü mahpuslar tarafından başlatılan sayıları 680’in üzerine çıkan grupların eylemlerinden sonra cezaevlerinde bulunan ve aynı davadan tutuklu ve hükümlü bulunan bütün mahpuslar eyleme katılmış ve sayı on bin civarına çıkmıştı.
Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ve ana dil konusundaki taleplerin yerine getirilmesi amacı ile başlatılan açlık grevleri ölüm sınırına gelmişken Başta cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere siyasi parti ve hükümet temsilcileri açlık grevinin bitirilmesi yönünde çağrıda bulunmuşlardı.
Aydın ve Yazarların da bitirilmesi için çaba gösterdikleri açlık grevlerinin etkileri yurtiçinde ve yurt dışında dalga dalga yayılırken bütün gözler artık tek çözüm noktası olarak görülen İmralıya ve Abdullah Öcalan’a yönelmişti.
Buna karşın hükümetin Öcalan üzerindeki tecrit politikasındaki ısrarı üzerine çözüm konusunda adım atılamadı. Ancak kamuoyundaki beklenti ve sahiplenme sonuçta siyasilerin çözüm için adım atmalarına neden oldu ve karşılıklı olarak atılan adımlar sayesinde Öcalan ile görüşme gerçekleşti.
İmralıya BDP’nin bilgisi dâhilinde giden Mehmet Öcalan yaptığı görüşme sonucunda Asrın Hukuk Bürosu aracılığı ile kamuoyunu şu açıklamayı yaptı.
“Bugün (dün) İmralı Cezaevi’nde kalan ağabeyim Sayın Abdullah Öcalan’la yüz yüze bir görüşme gerçekleştirdim. Kendisi açlık grevlerine ilişkin yaptığı çağrıyı zaman kaybetmeden kamuoyuyla paylaşmamı istedi” “Açlık grevine girenler, dışarıdakilerin yapması gereken işi ve sorumluluğu kendi üzerlerine almışlardır. Dışarıdakiler, kendi sorumluluklarını zaten zor şartlarda olan, hasta olan tutsaklara yüklemesinler. Açlık grevini eylem tarzı olarak doğru bulmamakla birlikte, açlık grevleri yapılacaksa bile içeridekilerin değil dışarısının yapması gerekir. Bu eylem yerini bulmuş ve amacına ulaşmıştır. Hiçbir tereddütte kalmadan, bir an önce açlık grevine son versinler. Buradan açlık grevindeki herkese özellikle birinci ve ikinci gruptakilere tek tek selamlarımı söylüyorum.”
 Bu açıklamadan sonra BDP ve DTK temsilcileri cezaevlerini ziyaret ederek süresiz ve dönüşümsüz açlık grevini sürdüren mahpuslarla görüştüler ve mesajı ilettiler. Bu satırların yazıldığı saatlerde izmirden gelen haberde mahpusların eylemi sone erdirdikleri bildirildi.
Büyük olasılıkla diğer cezaevlerinde sürmekte olan açlık grevleri de Pazar günü itibariyle yapılacak olan açıklamalar veya bildirimlerle sona erecektir. Gelişmeler bu yönlü olursa Türkiye beklide ilk kez bu tür bir eylemde can kaybı yaşanmadan sorunu siyasi yolla çözme başarısı göstermiş olacaktır.
Sürece inat damgasını vurdu
Bunca süredir kamuoyunu meşgul eden sorun aslında siyasilerin kamuoyunca anlamlandırılamayan tavırları neden oldu. İmralıya uygulanan tecrit ve görüşme yasağı bardağı taşıran son damla olarak ön plana çıktı.
Kürt sorununda çözüm konusundaki yaklaşım farklılıkları ile siyaset mekanizmasının kilitlenme seviyesinde inatlaşması sorunun başka mercilere yansımasına da neden oldu. Yumuşama sürecine giren süreç Oslo görüşmelerindeki tıkanma ile yerini sertleşmeye ve silahlı çatışmaların artmasına bıraktı. O günden beri binlerce insanımızı çatışmalarda kaybettik. Cezaevlerindeki açlık grevleri ise tahammülü imkânsız bir sinir çatışmasına neden oldu ve ülke gerginleşti.
Soruna uzlaşma ile çözüm bulması ülkedeki siyasi tansiyonu düşürme noktasında olumlu bir katkı sunma gayreti olarak da değerlendirilmelidir. Taraflar Kürt sorunu konusunda artık işlerin ne kadar hassas bir noktaya gelmiş olduğunu görmek durumundadırlar. Bu nedenle gerekli olan adımların atılması ülkeyi rahatlatacaktır.
Mesele kimin kazandığı meselesi değildir. Kazanınca herkes kaybedince herkes kaybediyor. Biz bu sürecin ölümler yaşanmadan bitirilmesini insanlık kazandı olarak değerlendiriyoruz.