AYDINLIKEVLER’DE BİR GÜL BAHÇESİ: PETROL OFİSİ İLKÖĞRETİM OKULU

            Yeni bir öğretim yılına başlarken genellikle eğitim camiasındaki ve okullarımızdaki sorunlardan, kayıtlarda alınan bağışlardan, sınıf mevcutlarının kalabalık olmasından, öğretmen yokluğundan bahseder, sorunların nedenleri ve çözümü konusunda fikirlerimizi beyan ederiz. Bu hengâmede olup biten güzel şeyler ise genellikle göz ardı edilir.

            Bugün size, bir vesileyle uğradığımız, ancak gördüklerimiz karşısında “her şeye rağmen güzel şeyler de oluyor” dedirtecek cinsten manzara ile karşılaştığımız bir okulumuzdan, Petrol Ofisi İlköğretim Okulu’ndan bahsedeceğim.

            Bu okulumuz Aydınlıkevler Mahallesinde bulunmakta, eski yapı bir ana bina, bir ek bina ve ana sınıfı olarak kullanılan bir barakadan oluşmaktadır. Ancak okulun girişinden itibaren farklı bir ortama geldiğiniz anlaşılmaktadır. Genelde görmeye alışık olduğumuz kâğıt ve çöplerle kaplı bahçe yerine her şeyi yerli yerinde olan, tertemiz, bakımlı, çöp kutularına çöp poşetlerinin yerleştirildiği, çöp konteynırlarının bile temizliğinin göz kamaştırdığı bir bahçe ile karşılaşıyorsunuz. Diyeceksiniz ki, okulun bahçesini temiz tutmak bir okulun yönetiminin görevi değil mi? Evet görevidir, ancak bu görevi yerine getirmeyenlere ne demeli?

            Daha önce adeta çöplük olan, ancak okul yönetiminin kurduğu iyi ilişkiler sayesinde bir kurumun desteği ile yeşil alana dönüştürülerek ana sınıfı öğrencileri için rahatlıkla oynayabilecekleri bir yer haline getirilen boş alandaki çimler artık çim biçme makinesi ile biçilmektedir.

            Okulun içi ise içinizi ferahlatacak bir yapıda. Bütün sınıflar ve koridorlar tertemiz ve bakımlı. Masalar boyanmış, sınıftaki çöp bidonlarına çöp poşetleri yerleştirilmiş, tuvaletler fayansla kaplanmış ve 1800 mevcuda rağmen tertemiz kullanılmakta. El yıkamak için sıvı sabun kullanılmaktadır.

            Bütün bu saydıklarımız fiziki şartlar alanında bir çok okulumuzdan farklı olan yönlerdi. Asıl önemli farklılık yönetici ve öğretmenlerin eğitime bakış açılarında gizlidir. Yönetim, okul aile birliği ve hayırsever katkısı ile okula sekiz adet projeksiyon ve ses sistemi ile üç adet dizüstü bilgisayar temin etmiştir. İki sınıf tarafından ortak olarak kullanılacak bu sistemde öğrenciler gerektiğinde sınıf değişimi yoluna gideceklerdir. Böylelikler dersler bilgisayar desteği ile işlenecek, öğretmenler derslerin önemine göre haftada 2-3 saat ünitenin bir konusunu farklı bir öğretim metodu ile işleyeceklerdir. Öğretmenler kendi dizüstü bilgisayarlarını da kullanarak ihtiyaç duyduklarında internete kablosuz bağlantı ile bağlanacaklardır.

            Derslerde kullanılacak yazılımlar da yönetim tarafından temin edilmiş olup, bir kısmı da satın alma yoluyla sağlanacaktır. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu amaçla geliştirdiği bilgiye erişim portalı ve ders nesneleri de bu amaçla kullanılabilecektir. Bu da artık bilgisayarın oyun ve chat amaçlı kullanımının yanında asıl amaç olarak eğitimde kullanımını da beraberinde getirecektir.

            Öğretmen kadrosunun yarısına yakını ücretli öğretmenlerde oluşmasına karşın, bütün öğretmenleri büyük bir dayanışma ve fedakârlıkla çalışan okulda, SBS başarı oranı da Batman ortalamasının üstünde. Bu ahenk öğrenci davranışlarına da yansımış, rahat, kendine güvenen, tertipli, saygılı bir öğrenci profili ortaya çıkmıştır.

      Birkaç öğretmenin birlikte öğrencilerin evlerini ziyaret ederek, öğrenci sorunlarını yerinde görmeleri çevrenin okula yaklaşımını değiştirmiş, okulun camını kıran, musluğunu çalan, ağacına zarar veren öğrenci yerine hepsine sahiplenen bir çevre ve öğrenciyi doğurmuştur.

      Peki söz konusu idareci ve öğretmenler, birçok kişinin yaptığı gibi mazeretler üreterek, her şeyi milli eğitimden bekleyerek ve başarısızlığın faturasını sisteme keserek zaman doldurmak için okula gidip gelseydiler kim onlara ne diyecekti?

      İşte size takım çalışmasının, özverinin, çocuklara güvenmenin, idealin öyküsü.

       21.yüzyılda ülkemizin ihtiyaç duyduğu eğitim liderleri ve öğretmenlerin portresi.

      O halde şunu sormak gerekmez mi? Başında bulunduğu kurumu her yıl daha çok başarısızlığa sevk eden, yıllarca aynı kurumda yöneticilik yaptığı halde bir çivi bile çakmayan ve buna rağmen bu makamları işgal etmeye devam edenler kendilerini ne zaman birazcık olsa sorgulama ihtiyacı hissedecekler? Onlar kendilerini sorgulama zahmetine girmiyorlarsa, devlet ve millet adına bunu yapması gerekenler bir şeyler yapma ihtiyacı hissetmiyorlar mı?

      Sahi Milli Eğitim Müdürlüğü son beş yılda okullarımızın OKS ve ÖSS başarı istatistiklerini çıkarıp herkesin şapkasını önüne koysa güzel olmaz mı?