Dr.Heinz Gstrein’in yazdığı Avukatsız Halk Kürtler kitabı Kürtlerin dramatik yaşamını anlatan önemli kitaplardan biriydi. Bu kitabı okuyanlar başka bir açıdan Kürt meselesini öğrenme şansına sahip oluyorlardı.  Haklı oldukları halde kendi coğrafyalarında savunmasız kalan bir halkın dramını anlatan bir kitaptı.
Coğrafyaları birlikte yaşadıkları komşuları tarafından işgal edilip paylaştırılan, konumları çatışmalar için kullanılan, birliktelikleri ve iletişimleri engellenen ve kimsenin savunmak istemediği bir halkın hikayesi vardı. Birinci dünya savaşından sonra çizilen Ortadoğu coğrafyası haritasında kendi topraklarında bile göçebe durumuna düşen bir halk olmuştu Kürtler. Sahipsiz, savunmasız, kimsesiz ve ezilen bir halk. Değerleri, inançları, adetleri, hukukları yok edilen bir halk.
Ancak bu durum yenidünya düzeninde değişmişe benziyor. Avukatsız ve tanınmayan Kürt halkı bu aralar hem yaşadıkları coğrafyada hem dünyada en çok tartışılan halklardan biri.
Yine saldırıya maruz kalıyorlar,
Yine ölüyorlar,
 Yine sürgün ve talana uğruyorlar ama bu kez diğer zamanlardan farklı bir iş yapıyorlar.
Bu kez direniyorlar.
 Bu kez savaşıyorlar.
Bu kez yardımlaşıyorlar.
Bu kez sahipleniyorlar.
 Bunu yaparken de ayırım yapmıyorlar. İnançlarını sorgulamıyorlar. İnsani olarak yaklaşıyorlar ve insanlık değerlerini önceliklendiriyorlar. Zulme uğrayanları etnik kökenlerine, inanç sistemlerine göre ayırmıyorlar ve yardım ellerini uzatıyorlar. Zulüm edenlerle aynı inancı taşısalar da mazlumun yanında yer alıyorlar. Bu durum doğal olarak onları haklı bir konuma ve vicdani bir desteğe götürüyor.
Yaptıkları ile kendilerine biçilen kılıfa sığmadıklarını, kendilerine verilen isimlerle uyuşmadıklarını gösteriyorlar. Bunun sonucunda da insanlar kendilerine reva görülen isimlerin yanlış olduğunu söylüyor. Kürtlerin terörist değil insanları terörden canları pahasına koruyan insanlar oldukları dünya vicdanında yankılanıyor ve seslendiriliyor.
Bütün bunların nedeni elbette Kürtlerin kendi varlıklarının farkına varmalarıdır. Kendi hukuklarına sahip çıkmalarıdır. Kendi haklarını ve halklarını savunmak için canlarını siper etmeleridir. Coğrafyalarının her tarafında insani değerleri ön planda tutarak hareket etmeleridir. Zaman kaybetmeden kendilerine ve kardeşlerine sahip çıkmalarıdır. Dik durmaları ve haklının yanında yer almalarıdır.
Bu durumdur ki bu gün Kürtleri avukatsız halk konumundan çıkarmış ve kendi savunmasını yapan halk konumuna getirmiştir. Kendini savunma dirayeti göstermeyen bir halkın kimse tarafından savunulmayacağını bilen bir hale gelen Kürtler öz savunmaları gerçekleştirerek dünyada destek bulmaya başlamışlardır.
Kürtlerin Şengal’de göstermiş oldukları kararlılık kimin hak arayışında ve doğru yolda olduğunu kimin ise terörist olduğunu bir şamar gibi anlamayan yüzlere çarptırmıştır.
Bu nedenle artık Ortadoğu coğrafyasında Kürtlerin konumlarının belirlenmesi ve haklarının teslim edilmesi gerekmektedir. Elbette birlikte yaşanılan halklarla kader birliği konusu gözden kaçırılamaz. Ancak bunun hukukunun belirlenmesi de vazgeçilmez bir hal almıştır.
Kürtlerle yaşayan halkların ve devletlerin ezerek, asimile ederek, yok sayarak sürdürdükleri Kürt politikalarından vazgeçmeleri ve eşit yurttaşlık hukuku içinde bir çözümü önermeleri gerekmektedir. Çünkü süreç Kürtlerin birlikteliğini dayatmış ve yaratmıştır. Bu rüzgârın önünde hiçbir güç kalıcı olamaz. Avukatsız olan Kürtlerin artık avukatları da var, kendilerini savunacak bilinç ve güçleri de.