10 Ağustosta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP’nin adayı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan halktan doğrudan almış olduğu %52’lik oy oranı ile seçimin galibi çıktı ve 12. Cumhurbaşkanı oldu. Üstelik ilk kez Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı doğrudan halkın oyları ile seçilmiş oldu. Devlet Başkanlığı veya Cumhurbaşkanlığı makamına oturan isimlere baktığımızda gelenlerin durumları ve konumları aslında bugüne kadar izlenen siyaseti de gözler önüne seriyor. Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Celal Bayar, Cemal Görsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer, Abdullah Gül bu makama oturmuş şahsiyetler. Listeden de anlaşılacağı gibi çoğunluk asker kökenli kişiler. Geri kalanlar da ikisi hariç aynı algının takipçisi olmuş cumhurbaşkanları.
Bu dönemlere yönelik bir inceleme yapıldığında Türkiyenin sorunlarının çözümü konusunda da aynı algıların devam ettiğini görüyoruz. Ortaya çıkan değişiklik girişimleri ise ya koltuğun kaybedilmesi ile ya da yaşamın kaybedilmesi ile sonuçlanmış.
Şimdi ise Yeri Türkiye’den ve yeni bir anlayıştan bahsediliyor. Yeni Türkiye’de ülkenin temel sorunlarının demokrasi ve adalet anlayışı içerisinde kardeşlik mantığı, hak ve hukuk ölçülerinde çözümlenecekse yeni Türkiye olacak. Algılarda ve yaklaşımlarda yeni bir anlayış geliştirilecekse yeni bir Türkiye olur. Yoksa yenilik sadece isimde kalır ve ülke yenileneyim derken kendini kaos ortamının içinde bulur.
Bu nedenle hem iktidar da hem muhalefette yenilik gerekiyor. Herkes bugüne kadar uyguladığı modelin parti içinde ve ülkede nelere yol açtığını görmeli ve kendini buna göre dizayn etmeli ki yenilikten bahsedebilelim. Bu algı sadece siyasal partilerle sınırlı kalmamalı. Birey ve diğer kurumlarda aynı anlayışla kendilerini gözden geçirmelidirler. Red edici, inkâr edici, yok edici mantık yerine kabul eden ve paylaşan bir anlayışla, sahiplenilen bir anlayışla herkes yenilik kavramı çerçevesinde yaşama yeniden bakmalı.
Yeni Türkiye’den Bahseden yeni Cumhurbaşkanı Erdoğan doğaldır ki kabineyi de bu anlayışa göre kuracaktır. Zaten kurmak zorundadır da. Çünkü istediklerini gerçekleştirmek için bundan başka çare yok. Ülke yönetimi eğer ayrı tellerden çalmaya başlarsa, kuvvetler ayrılığı kuvvetler çatışmasına dönüşürse, birileri paralel, birileri dikey gitmeye başlarsa o zaman başarılı olmanın imkânı yok. Ülke bu çelişkiyi kaldıramaz. Kaldı ki son bir yıllık sessizlikten dolayı belki birileri unutmuş olabilir ama ülke sırat köprüsünden geçiyor. Eğer bu geçiş kazasız belasız atlatılırsa Türkiye hak ettiği güce kavuşacak yok birileri çelme takarsa unutulmamalıdır ki kendimizi ateş içindi bulabiliriz.
Yeni Türkiyenin bir numaralı sorunu sosyal adalet ve Kürt sorunudur. Bunlardan biri çatışmalı bir ortamda bulunuyor diğeri ise patlamaya hazır bomba gibi elimizde duruyor. Bu sorunları aşmamız gerekiyor. Kürt sorununda ivme olumlu yönde. Sosyal adalet ve gelir dağılımı meselesinde ise şimdilik devlet yardımları ile işler idare ediliyor ama bu böyle yürüyemez. Önce çatışmalı ortamın düzeltilmesi gerekiyor sonra diğer konulara yönelmek gerekiyor. Bunun için de güçlü ve uyumlu bir devlet yönetimine ihtiyaç var ve Erdoğan bu anlamda görev alacak kabineyi kurmalıdır.
Kürt tarafının bu projedeki yerini çoktan almaya başladığını görüyoruz. HDP yeni Türkiyenin partisi olarak siyasal arenaya geçiş yaptı ve %10 seviyesindeki oy oranı ile tabanını oluşturdu. Yeni bir siyaset çizgisi ile yeni bir yaklaşım ile ve Türkiyelilik mantığı ile pozisyonunu aldı.  Tabanındaki muhalif çıkışları ise kurduğu Demokratik Bölgeler Partisi ile kontrol altında tutmaya çalışacak. Aynı durumun diğer siyasal partilerimizde de yapılması gerekiyor. Bu siyasal partilerin tıkandıklarını görmeleri gerekiyor. Yıkımdan ve hezimetten pay almayı beklemek yeni Türkiye’de yer bulmamak demektir. Türkiye’de CHP ve MHP gibi partilerin de artık gerçekleri görüp yeni duruma göre kendilerini düzeltmeleri ve yerlerini almaları gerekiyor. Yoksa her seçimden sonra kongre çığlıkları ile çınlanmaya devam edecekler.
Yeni Türkiye inkârcı ve ret edici mantığı artık sürdüremez. Eşitlikçilikten uzaklaşamaz. Renklerin ve farklılıkların zenginlik olduğu ve korunması gerektiği mantığı ile yoluna devam etmek durumunda. Bu algı aynı zamanda büyük Türkiye’yi doğuracaktır. Kürtlerin ve Türklerin ittifak içerisinde bulundukları yeni Türkiyenin doğal sınırları onları büyük ülke yapacak imkânları ve kaynakları barındırıyor. Yeterki duygular ve mantık düşmanlık yerine sevgiye evirilebilsin.